İşsizlik rakamları açıklandı. Bir tarafta 3 yılda yüzde 27 büyüyen bir Türkiye; diğer tarafta 3 yılda yüzde 10'da direnen işsizlik oranı. İlk bakışta "kedi buradaysa ciğer nerede" dedirten bir durum... Ekonomisi, dolayısıyla milli geliri bu kadar büyüyen bir ülkenin, bu büyümeyi üretirken iş sahası açamadığını düşünebilirsiniz. Lakin, rakamların derinine indiğimizde ise, ekonominin tarım dışı istihdamda bir hayli yeni iş sahası ürettiğini görüyoruz. Gelin sizi biraz rakamlarla sıkayım: 3 yıllık dönemde, toplam işsizlik rakamları değişmedi ama, tarım dışı işsizlik oranı 2 puana yakın geriledi. Yani, tarım dışında 2 milyona yakın yeni iş meydana getirildi. 2005'te ise yeni iş adedi 1.2 milyon. Demek ki ekonomi, tarımdan açığa çıkan iş gücünün büyük kısmına iş sağlıyor. Ancak her sene ekonomiye eklenen yarım milyon iş gücüne iş sağlamada yetersiz kalıyor. Ekonomideki büyümeye karşılık işsizlik oranının azalmamasının iki temel sebebi var. Verimlilik artışı ile kayıtdışı istihdam. Kriz ve rekabet Türkiye'ye verimli çalışmayı öğretti. Ekonominin yapısal dönüşümü açısından umut verici bir durum. Ama kısa vadede işsizliğe çare olamıyor maalesef. Hem var hem yok İkinci sebep ise kayıtdışılık. Toplam istihdam içinde kayıtdışı çalışanların oranı yüzde 50. Yani çalışan, fakat resmen çalışmıyor görünen iş gücünün oranı bu. Batık sosyal güvenlik sistemi ve onun sonucu olan anormal yüksek istihdam vergilerinin kaçınılmaz sonucu olan kayıtdışı istihdam, sağlıklı işsizlik ölçümünün de engeli durumunda. Türkiye OECD ülkeleri arasında istihdam üzerindeki vergi yükü açısından açık ara önde.. İşveren, işçisine ödediği her yüz lira ücretin yanında devlete 75 lira prim ve vergi ödemek zorunda. Bu durum hem reel ücretleri aşağıya çekiyor, hem de işvereni kayıtdışı işçi çalıştırmaya itiyor. İşsizlik, yapısal ve konjonktürel sebeplerden dolayı Hükümetin temel meselesi olmaya devam ediyor. Sosyal Güvenlik Yasası, orta vadede bazı çözümler getiriyor ama kısa vadede öncelikle yapılması gereken istihdam üzerindeki insafsız vergilerin azaltılması olmalı. Yoksa bu yara kanamaya devam edecek gibi görünüyor. Not: İş hayatına gözü açılmadık bir çömez olarak adım attığımda ilk amirimdi Erol ağabey. Sımsıcak gülümsemesiyle, tok sesli babacan tavrıyla hep hatırlayacağım onu. Ve tabii rahmet ve minnetle...