JOHANNESBURG : ÇOK UZAK BİR YER

A -
A +

Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi. Bu tanım Türkiye'de kaç kişiye bir şeyler ifade ediyor acaba? Dünyanın 187 ülkesinden 60.000 insan, G.Afrika'nın başkenti Johannesburg'da, gelişmişi ile az gelişmişi ile toplanıp, kalkınma nasıl sürekli hale getirilebilir, refah seviyesi nasıl yaygınlaştırılır ve yükseltilir diye günlerce tartıştılar. Tarımdan sanayiye, silahlanmadan global ısınmaya, çevre sorunlarına kadar birçok konu burada konuşuldu. Dünya ekonomisinin ve nüfus yapısının trendleri, geleceği üzerine birçok fikir ortaya atıldı. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı düzeyinde temsil edilmesine rağmen, kendi kamuoyumuzda hiçbir yankı bulmayan bu zirve, enteresandır, ülkeyi yönetmeye talip olan siyasilerimizin de hiç ilgisini çekmedi. Ne de olsa, Türkiye'de ittifak-iltihak, erteleme, siyasi yasaklar gibi çok daha hayati ve ülke geleceğinin şekillenmesinde önem ! arzeden gündem maddeleri vardı. Sürdürülebilir Kalkınma Bu kavram, çok önemli bir gerçeğin altını çiziyor. Süreklilik kazandırılamayan hiçbir iyileşme, iyileşme olarak görülemez. Nitekim, yıllardır ekonomisinin geliştiğinden dem vurulan Türkiye'nin, kişi başına milli gelirde bir türlü 3000 dolar sınırını aşamaması, borçlarını çığ gibi büyütmesi, en önemlisi de, borçlarının toplam milli gelirini aşması , "sürdürülemeyen" bir kalkınmanın sonuçlarını çok iyi anlatmaktadır. Türkiye, bazı dönemlerde, hızlı bir ivme ile, kalkınma sürecini yakalamış, ama istikrarlı bir siyasi yapısı olmadığı için ve kalıcı hedeflere yönelen sağlıklı düzenlemeler yapamadığı için bunu sürdürememiştir. Dünya ekonomisine entegre olmakta hem zihniyet , hem de yapı olarak hep geç kalmış, global ekonomiye yön veren trendlerin farkına varamamıştır. Sonuçta da , insanları bıktıran ve bir türlü çözüm yolları geliştirilemeyen sorunlar yumağı içinde dönüp duran , etrafında neler olup bittiğini görmekte zorlanan bir ülke haline gelmiştir. AB Fırsatı Avrupa birliği süreci, Türkiye'nin global trendlere uyum sağlaması ve sürdürülebilir kalkınmaya geçebilmesi için nihai ve belki de en önemli fırsat olarak ötemizde durmaktadır. Çünkü AB, sadece finansman sağlanacak, yani para bulunacak bir yer değil, ekonomiden sosyal politikalara kadar bir iyileşme ve düzenleme sürecidir. "Süreç" kelimesi, devamlılığı ifade etmektedir ve Türkiye'nin en çok aksadığı şey de devamlılık olagelmiştir. AB entegrasyonu bunu sağlayacak ve kalkınma gerçek anlamda "sürdürülebilir" hale gelecektir. Türkiye bu sayede günübirlik yaşamaktan kurtulup, program yapabilen, ilerisini planlayan, yatırımlarını yönlendiren bir kimliğe kavuşacaktır. Vizyon Sahibi Olmak Geleceği hedeflemek ve trendleri öngörmek olarak tanımlayabileceğimiz vizyon, Türkiye'de rahmetli Özal'ın sayesinde bir dönem hayatımıza girdi. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek, ekonomik ve siyasi oluşumları önceden tahmin ederek politikalar üretmek Özal ile bir anlam kazandı. Bilahare, türk siyasetinin iflah olmaz hastalığı depreşip, kısır çekişmeler, siyasi itişmeler ve hedefsiz popülizm devreye girince, Türkiye koca bir on yılını bir ileri bir geri heba etti. Önümüzdeki seçimler, unuttuğumuz vizyoner politikacı kimliğini yeniden hükümet etme noktasına getirir mi diye umut beslememize yol açmaktadır ama, mevcut politikacılarda bu kıvılcımı pek de göremiyoruz galiba. Johannesburg zirvesinde konuşulan ve dünyanın geleceğinde belirleyici olabilecek konular hakkında mevcut siyasilerimizden henüz bir tek kelime bile duymadık. Türkiye'nin "geleceğine" talip olanlar, hay huydan fırsat bulup, Türkiye'nin yer aldığı dünyanın "geleceği" hakkında konuşulanları bir gün gelip de merak ederler diye beklemekten başka çaremiz de yok . Türkiye, Özal'ın şahsında tanıştığı "vizyoner siyasetçi" tipine bir müddet daha hasret duyacak gibi görünüyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.