Bir ülkede hangi kavrama çokça vurgu yapılıyorsa, o konuda bir eksiklik veya aksaklık oluyor. Afrika'nın darbe yorgunu ülkelerinin resmi isimlerinde çoğunlukla "demokratik" kelimesi vardır. ABD, kargaşanın ortasındaki Irak'ta barış ve adaleti ağzından düşürmüyor. Bizde de "demokrasi ve özgürlük" namütenahi kullanılan kavramlar. Nerdeyse her konuşmada, beyanatta bu kavramlara atıfta bulunuluyor, Türkiye'nin "tanım olarak" ne kadar demokratik ve açık bir toplum olduğu vurgulanıyor. Lakin Ankara'nın "kesitini" aldığımızda gerçek ve işlevsel tanımıyla bir demokrasiyi tam olarak görebildiğimizi söyleyemeyiz. Yüzde kaç oy ile seçilirse seçilsin, kaç milletvekili olursa olsun, her hükümet iktidar erkini bürokratik egemenlerle paylaşmak, hatta kimi zaman iktidar alanını onlara terk etmek zorunda. Türkiye'de demokrasi var ama demokrasinin "kalite düzeyinde" biraz problemliyiz. Ekonomiye altyapı Güçlü, müreffeh bir ülke ve sürdürülebilir büyümeye sahip bir ekonomi için vazgeçilmez şart kaliteli bir demokratik altyapıdır. Gelişmiş ve tümüyle işlemeyen bir demokrasinin olmadığı, şeffaf bir devlet mekanizmasının sağlanamadığı ve toplumun kendini özgür hissetmediği hiçbir ülkenin kalıcı bir iktisadi kalkınma sağladığı görülmedi bugüne kadar. "Buyuran ve uyaran" devlet yapılarının, bizatihi ilerlemenin önünde en büyük engel olduğuna dair onlarca örnek var dünyada. Nitekim bu yüzdendir ki, ekonomik bir ortaklık olarak kurulan Avrupa Birliği, demokratik kalite ile eklemlenmeyen hiçbir iktisadi kalkınma modeli olamayacağını görerek Kopenhag kriterlerini hayata geçirdi. Ankara egemenlerinin bir türlü sindiremedikleri kriterler, Türkiye'de şeklen var olan demokrasi ve açık toplumu öze indirmeye yarayacaklar. Tabii ki, demokrasi çıtası yükselen her ülkede, bazıları ekonomik ve sosyal imtiyazlarını kaybetmeye başlarlar. Toplum ise özgürleştiği ve demokrasiyi hissettiği için ekonomik hayattan daha çok pay talep eder. İktisadi paylaşımda denge, egemenlerden toplumun geneline doğru değişir. Türkiye'de zaman zaman yaşanan sürtüşmelerin sebeplerinden belki de en belirleyici olanı budur. YÖK kanunu ekseninde gelişen tartışmalara bir de bu gözle bakmaya ne dersiniz?