Foça'daki terör eyleminden sonra yaralanan askerlere kan vermek için binlerce İzmirli koşunca, gazeteler de coştu. Başlıklar 'kandan' geçilmiyordu ertesi gün: Kan'panya'dan Kanım Feda'ya kadar türlü ajitatif manşetler... PKK terörü ile 'kan metaforu' hep bir arada olmuştur zaten. Kanları yerde kalmayacak'tan 'akan kan dursun'a kadar... Ortada ölmek ve öldürmek var; yani düştüğü yeri yakıp kavuran acı var. Bu acıyı öfkeye, nefrete, yeniden öldürmeye dönüştürecek kışkırtıcı bir üslup, bu acıları azaltacak mı? Yoksa bu çatışmanın, bu nefretin kökleşip 'çok korkulan' o bölünmenin zihinlerde, gönüllerde ve duygularda geri dönülmez biçimde yerleşmesini mi sağlayacak? İzmirliler meydanlara toplanmışlar, ellerinde bayraklarla ve şehitler ölmez sloganlarıyla... Çeyrek asırdır hep böyle olmadı mı? Gencecik insanlar bu berbat savaşın içinde yitip gittiler; bizler hep 'şehitler ölmez' diye bağırdık. Oysa; PKK'nın da, bu ülkenin huzura, istikrara kavuşmasını istemeyenlerin de tam hedeflediği, uğraştığı şeydir bu: Aynı ülkede vatandaş olan ve birbirinden nefret eden halklar... Şoven milliyetçilik ve kışkırtılan Kürt nefreti 'pogrom' benzeri kitlesel linçlere dönüşürse, PKK o zaman hedefine ulaşmış demektir. Bu ülke o zaman gerçekten bölünmenin eşiğine gelir. Milliyetçi semboller ile ırka, kana dayalı sloganlar sadece bir an için yüreğinizi soğutur. Nefreti ise sürekli ve silinmez hale getirir. Bu ülke 90'lı yılları bu lanet savaşın yakıcılığında kaybetti. O zaman da gencecik insanlar yitip gittiler, şehitler ölmez diye sloganlar atıldı, her yere bayraklar dikildi. Sonuç zayi olan canlar, yok olan umutlar, ölüm acısının yaktığı onbinlerce aile, heba olan yıllar ve bir ülkenin geleceği oldu. Ne o kan dolu sloganlar, ne o ulusalcı semboller geri getirmedi yitip gidenleri... Getirmeyecek de... Bu ülkenin geleceğine umutla bakmak istiyorsak, umudu beslemeliyiz, nefreti değil... >> İntihal ve gazeteci CNN'in ünlü yorumcularından ve Time dergisi yazarı Ferid Zekeriya, makalesinde bir akademisyenin başka bir dergideki yazısındaki bazı ifadeleri kendi yazmış gibi kullanınca, çalıştığı dergi yazılarını, TV ise programını durdurdu. Türkiye'yi düşünün: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan 'uzmanlar', liseli ergenlerin aklını alacak ucuz aforizmalarla 'strateji analizi yaptıklarını zanneden, hatta bunları kitaplaştıran 'türedi' yorumcular ve bu acayip kitlenin birbirlerinden aşırarak ürettikleri özgün (!) fikirler... Ne kadar ünlü, saygın olursa olsun, fikir hırsızlığına ve kopyalamaya sıfır tolerans var gelişmiş ülkelerde... O yüzden onlar gelişmiş, biz ise gelişmekte olan ülkeyiz.