Başlık, dünün gerginliğiyle uyuşmayacak biçimde naif gelebilir size. Lüksemburg'da ve Türkiye'de herkes barut gibiydi dün. Bu yazının yazıldığı ana kadar da, sinirleri gevşetecek bir iyileşme olmadı. İlkelerin yönettiği yer olması gereken AB, ilkesizliğin ve güdük siyasetin elinde kendi güvenini ve geleceğini tüketmekte. Türkiye ise yakın siyasi tarihinde ender görülen bir şekilde ilkeli ve hedefi belli. Başbakan Erdoğan ve hükümet AB hedefine samimiyetle angaje oldular. Her türlü siyasi riski göze alarak, popülizmin ve hamasi milliyetçiliğin tuzağına düşmeden, inançla bu hedefe yürüdüler. Amaç ile aracı karıştırmadılar. Amaç neydi? Türkiye'nin iktisadi ve demokratik kalitesini yükseltmek ve demokrasinin vazgeçilmezi olan sivil iradeyi sürekli kılmak. Türk insanını, çağdaşı olan batı insanıyla aynı özgürlük tasavvuruna kavuşturmak. Ekonomisine uzun vadede de itimat edilen bir ülke oluşturmak. Bu amaca yönelirken Türkiye'yi hedefe sabitleyecek ve motive edecek unsur da AB üyeliği oldu. Çarpıtmadan MESS Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, düzenlediği "Gelişim" konferansının görsel teması olarak kardelen çiçeğini seçmiş. Dolayısıyla başlıktaki anafikir bana ait değil. Kardelen çiçeği, dağların sert ikliminde, yağan ve donan kar tabakasını delerek büyüyen ve o sert iklimde açabilen bir çiçek. Zorluklara ve tabiatın engellerine karşı mücadele ederek doğar kardelen. Ama açan çiçek baharın, yani yeşeren hayatın habercisidir. MESS Başkanı, Türkiye'nin uygarlık ve demokrasi için AB yolundaki mücadelesini işte bu çiçekle özdeşleştiriyor. Avrupa'da ve Türkiye'de zihinleri buz tutmuş, önyargıları ve korkuları idraklerinin önünde koşturan insanlar var. Ama ülkesinin bugüne güvenen, geleceğine umutla bakan insanlar da var. İşte onlar, ülkelerinin daha demokratik, daha müreffeh ve daha özgür olması için yılmadan çabalayacaklar. Önyargıları ve korkuları yenip ülkelerinin geleceğini daha aydınlık yapacaklar. Kardelen çiçeğinin buzları yenip aydınlığa uzandığı gibi...