Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Vorkink, "yabancı şirketler Türkiye'ye Türklerden daha fazla güveniyor" diyor. Gerçekten de, yabancıları dinleyince insanın morali yükseliyor, içeriye dönüp bakınca ise zihinler bulanıyor. Yıllarca çok kötü yönetilen bir ülkede insanların geleceğe hep kuşkuyla bakmalarının sosyal psikoloji açısından mutlaka bir izahı vardır. Demokrasinin temel prensibi olan "güçler ayrılığı" ilkesinin yerine "güçler çatışması"nın ikame edildiği ve atananların seçilenlere tahakkümünün nerdeyse ritüel haline geldiği bir ülke burası. İnsanları sürekli olarak "meçhul düşmanlara, muhtemel tehlikelere" karşı teyakkuzda tutulan, "hep aba altından sopa gösterilen" bir ülke... İnsanında da, şirketinde de güven nasıl oluşsun ki? Yine de helal olsun demek lazım Türk müteşebbisine, işadamına. Öyle ya, Ankara'nın bitmeyen suni gündemlerine rağmen, yatırıma, üretime, ihracata devam ediyor. Herşeye rağmen... Potansiyeline ve geleceğine güvenelim bu ülkenin. Kendimize de güvenelim. Yabancı belki bizim gibi yıllar boyunca örselenmemiştir kısır didişmelerden, atanmış-seçilmiş itişmesinden. Sürekli "iç ve dış düşmanlarla, devlete sızmaya çalışan zihniyetlerle" korkutularak sinirleri ve güveni yıpranmamıştır. Ama yabancı sermayedar, parasını yatırmadan önce en incesine kadar risk hesaplarını yapar. Sözkonusu olan para milyarlarca dolar... Demek istiyorum ki, parasını maceraya atmaz . Gerçekten güveniyorsa ve önünü görüyorsa gelir. Son aylarda hızlanan ve daha artacağı görülen yabancı yatırımcı ilgisini bu açıdan değerlendirirseniz, yıllarca örselenmiş olan güven duygunuzu tamir edebilirsiniz. Vatandaşın, işadamının, tüccarın gündemiyle hiç örtüşmeyen Ankara gündeminin üzerimize bıraktığı tedirginliği, ancak kendimize güvenerek, demokrasiye inanarak ve ülkemizin ekonomisini büyüterek üzerimizden atabiliriz. Her kap içindekini sızdırıyor ne de olsa...