Aylardır mortgage ile yatıp kalkıyoruz. Başını sokacak bir yere sahip olmak, ihtiyaçlar hiyerarşisinde hep önlerde yer almış. "Dünyada mekan, Ahirette iman" özdeyişi bizim insanımızın "ev sahibi olma"ya atfettiği ehemmiyeti çok güzel biçimde tasvir ediyor. Ev sahibi olmak ise, kent nüfusu arttıkça pahalı bir amaç haline geliyor. Böyle olunca da , "sahip oldukları imkanlar dahilinde bir hane sahibi olma" fikri insanlara çok cazip ve heyecan verici geliyor. Nasıl gelmesin ki? Gelirinin yarısını kiraya veren her insan için "konut almak" en güzel hayal, en cazip hedef. O sebeptendir ki, "mortgage" bankacıdan mahalledeki teyzeye kadar herkesin dilinde. Telaffuzu zor olan bu kelime, günlük sohbetlerin vazgeçilmez mevzusu artık. Düzenli geliri olan ama birikimi olmayan "alıcılar" ile, finansman gücü olmayan "satıcıları" buluşturan bir sistem. Türkiye'nin, yüksek enflasyon belası yüzünden geç kaldığı birçok uygulamadan bir tanesi. Dar Gelir-Düzenli Gelir Lakin, biraz da medyanın gazlamasıyla, mortgage sistemi "dar gelirlilerin konut edinmesi için geliştirilen bir sistem" olarak anlaşılmaya başladı; beklentiler de buna göre şekilleniyor maalesef. Ve vahim bir algılama hatası yapılıyor. Mortgage, halen ülkemizde var olan uzun vadeli (20-30 yıl) konut kredilerinin "standartlaştırılmış bir ipotek teminatı ile menkulleştirilmesi"nden başka bir şey değil. Yani devletin dargelirliye sağladığı bir sübvansiyon olarak görülmemeli mortgage. Gelir düzeyi ne olursa olsun, düzenli ödeme yapabilecek herkesin yararlanabileceği bir "alternatif konut finansmanı"ndan başka birşey değil. Kamuoyunda anlaşıldığı gibi, mortgage kanunu çıkar çıkmaz başvuran herkes 30 yıl vadeli krediyle konut alamayacak. Veya hiç peşinat ödemeden ayda 300 YTL'ye ev filan alınamayacak. Ya ne olacak? Şu anda var olan, üretilen veya gelecekte üretilecek konutlar, bugün gördüğünüz fiyatlardan veya daha üzerindeki fiyatlardan "uzun vadeli olarak" satılacak. Ev sahibi olmak her kentlinin hayali; ama hayali de gerçekle örtüştürmek gerekli.