Toplum mühendisliği... Aslında on yıllardır fiilen uygulanmaya çalışılan ama 90'lı yıllardan itibaren dikkati çeken bir ucube kavram. İnsanın ve sosyal yapının şekillendirilebileceğini, şartlandırılabileceğini öngören, yani insanı aşağılayan bir kavram. Oysa insan veya cemiyet, güdülecek bir varlık değil ki... Lakin otokratik ve dayatmacı zihniyetin her tezahüründe birey yok hükmündedir. İnsanlar ise sadece itaat etmesi gereken, aynı şekilde düşünmesi ve davranması beklenen topluluklardır. Internet ansiklopedisi Vikipedia'da otokrasi maddesinde kavramsal tarifi gelin birlikte okuyalım: "Otokrat (buyurgan) rejimlerin temel özelliği, yönetimlerin halk adına karar vermesi, iyi- doğru- güzel'leri dayatması, buna karşın halkın sorunlarını çözümlemeyi de üstlenmesidir". Bu tarife bir hayli aşinayız, değil mi? Peki demokrasi nedir Vikipedia'ya göre: "Demokrat (katılımcı) rejimlerin temel özelliği ise kendisi için iyi, doğru ve güzel olanlara karar vermesi, sorunlarının çözümlerini kendisinin üretmesi, yönetimlerin de bu çözümlerin hayata geçirilmesi için -varsa- engelleri ortadan kaldırmasıdır *. Coşmayın Coşmuş -veya coşturulmuş- insanlar, toplum mühendisleri için bulunmaz fırsattır. Biraz gaz, biraz hamaset, biraz korku ve endişe pompalandı mı, topluluk istenilen yöne doğru koşmaya hazır bir kitle kıvamına getirilebilir kolayca. Ondan sonrası mühendis (!) için kolay... mı acaba? Orasından pek emin değilim. Zira sosyolojik değişim ve dönüşümler zorlamayla, suni müdahalelerle belki biraz geciktirilir ama durdurulamaz. Toplum bir kere düşünmeye, talep etmeye, sorgulamaya, anlamaya başladığında, o değişim ve gelişim kaçınılmazdır. Türkiye'de olan da budur. Uygar dünyanın değerlerini, özgürlüğünü, demokratik kalitesini, refahını hedefleyenler, kendilerini her türlü ajitasyona kapalı tutmalılar. Not: Beynelmilel filmini seyretmenizi öneririm. Otokratik bir zihniyetin hicvedildiği bu trajikomik hikaye son günlerin ortamında belki size bir "dejavu" duygusu yaşatır... Kimbilir.