Kriz, ideolojileri de köpürtüyor. Herkes çöküşün sebeplerini kendi ideolojik zemininde tarif ediyor. Marksistler "müstehzi" bir ifade ile sermaye ve kâr üzerine kurulu serbest piyasanın iflas ettiğini söyleyip K.Marx için güzellemeler yaparken, sosyal demokratlar "Keynes'e kulak vermediniz, bunlar başınıza geldi" diyerek devletçi kapitalizme selam sarkıtıyorlar. Liberaller ise "Adam Smith serbest piyasa derken, vahşi spekülasyonu kastetmemişti ki" sözleriyle yanlışın liberalizmde değil, sermayenin açgözlülüğünde olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. TV ekranları "coşmuş ve alaycı" Marksistler, "dememiş miydik" diyen Keynes'çiler ile "savunmada kalan" liberallerden geçilmiyor. *** Devletin ekonomi üzerindeki egemenliğini reddeden liberalizm de, devlet kapitalizmini savunan sosyal demokrasi de, özel mülkiyeti yok eden Marksizm de birer "beşeri" sistem. İnsan aklının koyduğu ve insan eliyle uygulanan prensip ve kuramlardan oluşuyorlar. Tabii olarak yanılabiliyorlar, hata yapabiliyorlar. Zira "beşer şaşabiliyor"... Bazen bu "şaşma", insanları felakete de götürebiliyor. İlahi nizamın "şaşmayan ve zamanlar üstü" doğrularını, kaidelerini beşeri sistemler ile ikame ettikçe, insanlık kaçınılmaz biçimde "huzur ve güveni" kaybediyor. *** İslamiyet, ticareti "emtia ve hizmet mübadelesi" olarak tarif etmiş, mübadele aracı olarak da altın ve gümüş gibi "kendi değeri olan" madenleri koymuş. Modern ekonomi ise kâğıt parayı önce "altına bağlayarak" değişimde kullanmış, sonra bu bağı da kaldırmış. Ve "iktisadi değerini" fersah fersah geçen "kaydi değerli" varlıklar oluşmuş. Bugün buhar olduğu söylenen varlıkların temelinde, altınla bağı kopartılan parasal sistem var. Marx mı haklı Keynes mi diye didişip duranlar, yüce dinimizin "yüzyıllardır" değişmeyen ticaret ve mübadele usullerine bakmayı akıl edebilseler, Başbakan'ın o çok "gülüştükleri" "hamdolsun" ifadesindeki "kanaat ve tevekkül"ün de sırrına ererler belki...