Dünyada -ve tabii Türkiye'de- olan biten ne varsa, 'birileri' tarafından planlanan ve yürütülen büyük bir planın parçalarıdır. Irak işgali, Arap baharı, AK Parti'nin iktidara gelmesi, Ergenekon davası... Hepsi 'her şeyi öngören, planlayan, yönlendiren ve bir 'üçüncü çoğul şahıs vurgusuyla' anlatılan dev bir iradenin eseridir. Orta Doğu'da değişim istemiştir, ülkeler bir anda karışmıştır. Türkiye'de değişim istemiştir, AK Parti iktidara gelmiştir. Hatta 28 Şubat'ı bir o 'üçüncü çoğul şahıs' yaptırmış,Türkiye'nin AK Parti eliyle değişiminin yolunu generallere açtırmıştır. Ne yazıyor bu adam diyebilirsiniz. Türkiye'de o kadar çok insan yukarıda yazdığım gibi düşünüyor ve inanıyor ki... Herkesin ve her hadisenin birbirini etkileyebildiği, sayısız değişkenin olduğu bugünün kaotik dünyasında her şeyin birileri tarafından planlandığına ve ülkelerin, siyasetçilerin ve toplumun -farkında olmadan- o plan gereğince hareket ettiğine inanmaya teşne o kadar çok 'okuyan-yazan' var ki... 20. asrın oluşmasında İngiliz siyaseti ağırlıklı olmuştu. Haritaların oluşumundan sosyal hatta dini değişimlere kadar birçok hadise gerçekten kurgulandı, yönlendirildi geçtiğimiz yüzyılda... İngiliz'in parmağı her yerdeydi yani... O parmağın yanına daha sonra İsrail de eklendi. Ve onların melezi Amerika... Soğuk savaş bitimine kadar, sınırların içine kapanmış Türkiye gibi ülkeleri yönlendirmek, o ülkelerde 'oluşumlar tanzim etmek' mümkün oldu. Lakin Berlin duvarının yıkılmasıyla birlikte bu paradigma da yıkıldı. ABD-İngiltere-İsrail mihveri dünyada olan bitenleri kurgulamaya devam etti bir süre daha... Lakin bu yöndeki becerileri giderek azaldı. Zira dünya giderek daha şeffaf, daha enformatik, dolayısıyla daha kaotik bir hâl aldı. Çok bilinmeyenli, çok değişkenli, çok iletişimli bu dünyada sosyal ve siyasal olayları 'kurgulamak' öyle kolay olmuyor artık... Öyle 'şu devleti dönüştürelim, bu toplumu demokratikleştirelim' diye kurgulanan süreçler yok yani... Türkiye'de ideolojik vesayet kırılıp ülke demokratikleşiyorsa bu, 'her şeyi kurgulayan üçüncü çoğul şahıslar' öyle istediği için değil, bu ülkede o yönde bir istek ve irade ortaya çıktığı içindir. Peki 'o üçüncü çoğul şahıslar'ın elleri armut mu topluyor? Tabii ki hayır... Onlar da bu dinamik kaotik süreçten kendilerine azami fayda/asgari zarar sağlayacak şekilde politikalar geliştiriyorlar, müdahil olmaya uğraşıyorlar. Eskiden her şey sabetayistlerin elinde, her şeyi masonlar yapıyor'a inanılırdı. Mübalağa edilmiş olsa da doğruluk payı da vardı Lakin bu inanış aynı zamanda 'zımni' bir boyun eğme, kabullenme idi. Bugünün dünyası ise 20 yıl öncesiyle kıyaslanmayacak kadar çok boyutlu, multilateral ve değişken... 'Siz kafanızı yormayın, birileri karar verdiği için ülke demokratikleşiyor, vesayet bitiyor' değil yani... Ülke değişiyor, vesayet bitiyor; zira sınırlar içine hapsedilip güdülen ülke ve devletlerin dönemi bitti. Ve değişim toplumdan kaynaklanan bir talep ve iradenin sonucunda oluyor.