Hiç kimsenin alenen "evet" diyeceğini zannetmiyorum. Kast ettiğim çocukça kıskançlıklar değil tabii ki. İnsanın huzurunu kaçıran, sevgisizleştiren kıskançlıklardan bahsediyorum. Anlatmak istediğim gıpta etmek, veya "türetilen Türkçe ile söylersek" öykünmek de değil. Başkasında olan ama benim sahip olmadığım birşey, eğer olmasını da arzu ettiğim bir şey ise, gıpta ederim. "Ne güzel o buna sahip, keşke ben de sahip olabilseydim". Bu cümle, olumsuzluk içermez. Ama "bende yok, neden onda var, keşke onda da olmasa!" cümlesi olumsuzluğu öncelemektedir. İşte kıskançlık budur. Yani kendisini başkalarının mutluluğuna veya başarılarına eşitleme isteği yerine, başkalarını kendi eksikliklerine veya mutsuzluğuna indirme isteğidir kıskançlık. Hased, çekememezlik de yan unsurlarıdır. İnsanın sağlıklı iletişim kurmasının önünde engeldir. Hayata dingin bakışı yok edebilecek bir negatif duygudur. Kim kıskançlık duymamıştır ki diyebilirsiniz. Herkes gıpta etmiştir, "ah ben de..." demiştir. Ama, eğer herkes hakikaten kıskanç olsa idi, ne insanlar arası iletişim olurdu, ne sevgi, ne diğergamlık. Şükür Hased duygusunun en büyük freni galiba şükretmek. "Her şey Allah'tan" düşüncesini hayatına meczetmiş bir insan, gayreti sonucunda ne elde ettiyse ona şükredeceği için, kıskançlık girdabına düşmez. Kendine güvenmeyen, eğitimi, donanımı, kabiliyeti eksik olan insan, özgüven problemi yaşar;hep birileriyle kendisini kıyas etme çabasındadır. Bir şekilde elde ettiklerinin, birilerince elinden alınabileceğinin korkusunu taşır. Yani iç dünyası tüm olumsuz duygulara açıktır. Bu insan kıskanır, hased eder, korkar, yalan söyler, çarpıtır, savunmada kalır, etrafında düşmanlar olduğunu vehmeder... Zira yetersiz olduğunu hissetmektedir, yüksek sesle itiraf edemese de... Kıskançlık, hayat kalitesini bozan negatif bir duygu. Gıpta etmek insanı motive ederken, kıskanmak var olan enerjisini de eritiyor. Kıskananlar çatlamasın ama, siz de kıskanmayın...