Yıllardır doğrudan yabancı yatırımın sadece türküsünü söyledik. Her sene -o da bir hallerde- giren bir milyar dolarlık yabancı yatırıma baktık, sonra da daha düne kadar mülkiyet hakkının bile olmadığı eski komünist blok ülkelerine akan milyar dolarlara iç geçirdik. "Neden gelmiyor bu yabancılar? Bulgaristan'ı, Romanya'yı cazip kılan ve bizde olmayan nedir?" diye hayıflandık. Türkiye şöyle büyüktü, böyle potansiyeli vardı ama, yabancı yatırım denen meret gelmiyordu bir türlü. Sonra 2001 geldi, biz duvara tosladık; mevcut siyasi kadrolar tamamen tasfiye oldu. Türkiye on yıl sonra tekrar tek parti iktidarına kavuştu. AB hedefi paralelinde demokratikleşmeye, sivilleşmeye karar verdi. Ezberler bozulmaya, algılar değişmeye başladı. Mali disiplinle beraber ekonomi de öngörülebilir hale geldi. Akabinde, yıllardır yabancı yatırımın uğramadığı Türkiye, radar ekranına girdi. Özelleştirmeler, bankalar, şirketler derken bir baktık ki, senede bir milyar dolara "buna da şükür" diyen ülkemiz 2006'da 33 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye (DYS) bekler hale gelmiş. Peki neden? A.T. Kearney danışmanlık firmasının DYS güvenilirlik endeksinde Türkiye Fransa'nın, Japonya'nın önüne geçip 13. sıraya yükselmiş. Yani yatırım ortamı daha güvenli, daha öngörülebilir ve cazip hale gelmiş. Peki bu durumu sadece makro ekonomideki düzelme ile izah etmek yeterli mi? Değil tabii ki... Doğrudan yabancı yatırım, uzun, bir hayli uzun vadeyi dikkate alarak hareket eder. Yani portföy yatırımı gibi sadece birkaç ekonomik parametreyi gözetlemez. Ülkenin 5-10 yıllık perspektifini analiz eder. Siyasi geleceğini, istikrarını düşünür. Geçmişte Türkiye, gölgesiyle kavga eden, kendine güvenmeyen, iç düşman-dış düşman paradigmasını bir türlü değiştiremeyen bir ülke idi. Yani siyasi açıdan gelecek vaadetmeyen, tedirgin bir ülke... Şimdi bu algı değişmeye başladı. DYS de artan bir hızla gelmeye başladı. Eğer statükonun bekçileri ve menfaatdarları, eski paradigmayı hortlatıp "gölge boksu" yapmaya soyunmazlarsa, gelmeye de devam edecek. Türkiye korkarak değil umutlanarak, uyarılarak değil güvenerek geleceğe ilerliyor.