Korkuyu hayatımıza mezcetmiş bir toplumuz...maalesef. İçine doğduğumuz ülke ve o ülkedeki kurulu düzen korkuyu bir yönetim aracı olarak kullandığı için belki de...Korkutulabilen bir toplum, kolay yönetilir, daha doğrusu "itaat eder." Otokratik yönetimlerde, diktatörlüklerde itaat çok önemli olduğundan "korku salmak" da vazgeçilmez bir araç olarak belirginleşiyor. Düşmanlardan, bölünmekten, işgal edilmekten kork...Muhalif görünmekten, talep etmekten, eleştirmekten, itiraz etmekten kork... "Neden" diye sormaktan, farklı düşünmekten, sorgulamaktan kork...Kork ki "hizadan" çıkma, egemenlere ve egemenlerin dayattıklarına karşı çıkma.. *** Bu ülkede yaşayan herkesin zihninde korku maniaları, fren mekanizmaları var. Egemenlerin, mütegallibenin belirlediği sınırların dışına çıkmazsak, resmi ideolojinin nasırına basmazsak, statükonun "tektip vatandaş" tarifine uygun olursak başımız derde girmez. Ama "bireysel hak, özgürlük, demokrasi, ifade hürriyeti" demeye başlamışsak, hele bir de statükoyu eleştiren, sorgulayan yurttaşlar olmuşsak "hizaya sokulmamız" gerekiyor demektir. "Geri adım" çağrıları, "kurumlar arası mutabakat" hatırlatmaları sökün ederler. "Had bildiren", "aba altından sopa gösteren", "ültimatom kıvamında" konuşma ve beyanatlar ardı ardına devreye sokulur. Asılsız ama kasıtlı haberleri servis eden medya da bu "korkutma ve sindirme harekatının" enformatik unsuru olarak görev yerine geçer. Asayiş sağlanmış, statüko, kendi egemenlik alanına girmeye kalkışan kendini bilmezlere duracakları yeri öğretmiştir. *** Rutin hep böyle yürüdü bu ülkede...Ama bilginin ve sermayenin sınırları ortadan kaldırdığı, hızla değişen bir dünya var artık karşımızda...Bu ülkenin insanları, kendisine belletilenlerin, ezberletilenlerin dışında çok farklı bir dünya olduğunu fark ettiler. O dünya ile temas ediyor ve değişmek istiyorlar. "Geri adım atmak" istemiyorlar. Korkularının üzerine gidebiliyorlar. Oy verip seçtikleri siyasetçilerin de geri değil ileri adımlar atmalarını, korkuların üzerine gitmelerini istiyorlar.