Türkiye sermaye fakiri bir ülke... Haliyle şirketler de faaliyetlerini "borçla" finanse ediyorlar. Gerçi son beş yıldaki bol ve ucuz kredi, sermayesi güçlü -veya patronu zengin- şirketleri dahi borçlanmaya yöneltmişti ama bu şirketlerin "sıkıştıklarında" uzanabilecekleri kaynakları mevcut... Daralma, "zaten sermayesi yetersiz olan" şirketleri sıkıştırıyor. Bugüne kadar borç kaldıracıyla döndürdükleri işleri durma noktasında... *** Bankaların elinde -şu an için- para var. Yani "teorik olarak" kredi verebilecek durumdalar... Hatta gecelik faiz düştüğü için, ellerindeki paradan "zarar yazıyorlar." Buna rağmen kredi vermeye yanaşmıyorlar. Zira "önlerini göremiyorlar." Şu anda %3.6 olan batık kredi oranının daha ne kadar yükseleceğini kestiremiyorlar. Bankalara kızmasına kızalım ama durumlarını da anlamak lazım... Ödünç aldıkları bir parayı başkasına ödünç veriyorlar ve belirsiz piyasa şartlarında bu paranın "batmasından" korkuyorlar. Ölçemedikleri bir risk var önlerinde... Bu risk ölçülebilir hale getirilirse, bankalar kredi vermek için "şimdiki kadar çekingen" durmayacaklardır. Bu yüzden, TİM başkanı Mehmet Büyükekşi'nin "kredi garanti fonu" önerisini ciddiye almak lazım... Bankalara, verdikleri kredinin batması riskine karşı güvence sağlayacak bu fon, sistemdeki likit kaynakların da reel sektöre mobilize edilmesini sağlayabilir. Kredinin faizinden yapılacak bir kesinti ve Hazine'nin vereceği tahviller ile oluşturulacak bu fonun idaresi, BDDK'nın gözetiminde -mesela- Bankalar Birliği'ne verilebilir... Sermaye fakiri bir ülkeyiz ve "çarkın" dönmesi için -bugün donmuş olan- kredi kanallarının çalışması lazım... Bankaları kredi vermeye "kızarak" ikna edemeyiz... Reel sektör ile bankalar arasındaki -iki tarafın da suçu olmayan- sistemik güvensizliği, tüm tarafların katılımıyla oluşturulacak bir "güvence fonu" ortadan kaldırabilir. Mafsalların dönmesi için gerekli olan yağ, yavaş da olsa akmaya başlar. TİM Başkanı'nın önerisini vakit geçirmeden tartışmak lazım...