Bu ülke, devlet eksenli statükodan on yıllar boyunca çekti. Bürokratik ve ideolojik bir azınlık, ülke halkına tahakküm etti. Eleştireni korkuttu, itiraz edeni ezdi. Toplumun değişim talebi esasen, bu 'egemenlerin statükosunun' , ideolojik düzenin yıkılması talebiydi. Son yıllarda AK Parti bu statükoyu -bitiremediyse de- çok geriletti. Derin devletin, darbelerin üzerine gitti; telaffuzu bile adamın başını belaya sokacak konular konuşulur oldu. Bu ülke 'resmi' statükosuyla hesaplaşırken, bir başkasının da varlığı belirginleşmeye başladı: Kürt statükosu... 'Kurulu düzenin' 80 yılda ürettiği, 12 Eylül'den sonra ise müzminleştirdiği 'Kürt sorunu'nun diğer tarafında da bir 'kurulu düzen' var. PKK'sıyla, KCK'sıyla, DTK'sıyla, BDP'siyle bir kurulu düzen... Nasıl ki resmi statüko, hegemonyasını 'tartışılmaz doğrular, kurgulanmış gerçekler, ideolojik saplantılar ve muhayyel düşmanlar' üreterek sağlıyor idiyse, yukarıda sıraladığım Kürt örgütleri de aynı unsurları kullanarak 'sorunu kalıcı kılmaya', yani statükonun devamını sağlamaya çalışıyorlar. Nasıl ki resmi statüko 'demokrasi, barış' kelimelerini 'kelime' olarak kullanıp asla içselleştirmez idiyse, Kürt statükosu da aynı.. Bugün Kürt siyasetinde neden BDP dışında bir ses çıkamıyor? AK Parti'ye, açılıma eleştiri konusunda sınırsızca özgür olan blok milletvekilleri, Öcalan'ın Barış Meclisi açıklamasının ertesi günü kaçırılan askerler, işçiler, yol ortasında vurulan uzman çavuşlar için neden gıklarını çıkaramazlar? Silvan saldırısının olduğu gün apar topar özerklik ilanı gibi müsamerelere girişenler, titreyen bir sesle 'eline tutuşturulan' metni okuyanlar gerçekten 'özgür düşünce ve iradeleriyle mi' hareket ediyorlar? Kürtler geçmişte çok eziyet çekti; dilleri, örfleri, isimleri yasaklandı. Köyleri yakıldı. Lakin aynı Kürtler bugün, geçmişin acılarının üzerine kendi statükolarını kurmak isteyen 'PKK-BDP-KCK' eksenine karşı seslerini yükseltmeliler... 'Kürt halkının yegane temsilcisi' kisvesine bürünüp bugünkü çatışmalı, gerilimli düzenin devamını savunanların, 'Kürt haklarını' savunmaktan çok uzaklara savrulduğunu, bütün Kürtler görmeli artık... Hayali coğrafyalar Rahmetli dedem 'Ağras' derdi, memleketimiz Atabey'den bahsederken... Zira, Osmanlı idaresinde yüzyıllarca bu isimle anılan bir yerleşim yerinin ismi Cumhuriyetten sonra 'Rumca' olduğu için bir gecede değiştirilmişti. Tıpkı bütün 'Şıhlar' isimli köylerin isminin 'Işıklar'a dönüştürüldüğü gibi... Türkiye'de 16 bin yerleşim yerinin yüzyıllardır aynı kalan, ahalisi tarafından benimsenmiş isimleri, devlet tarafından cebren değiştirilmiş. Yukarıda bahsettiğim, 'statükonun kendi ürettiği gerçeklikten başkasını yasaklamasına' net bir örnek... TESEV, Türkiye'de Cumhuriyet'le birlikte değiştirilen yer adlarını bir rapor ile toplum hafızasına sunmuş. Dilbilimci Sevan Nişanyan'ın hazırladığı 'Hayali Coğrafyalar: Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Değişen Yeradları' raporunu okurken hazin, ilginç, bazen trajikomik tespitler bulacaksınız. www.tesev.org