TESEV'in Kürt sorununa yönelik rapor dizisinin üçüncüsü bu soruyu soruyor. Türkiye'nin batısının bu soruna nasıl baktığını anlamak için ilginç ipuçları var. 'Daha ne istiyor bu Kürtler' şeklinde özetlenebilecek bir anlayış hakim ülkenin batısında... Belki son birkaç yıl farkındalığın artmasını sağlamış ama bu farkındalık taleplerin haklılığı noktasında oluşmamış. Dilek Kurban ve Yılmaz Ensaroğlu'nun hazırladığı rapordaki bir cümle bu durumu şöyle özetliyor: 'Bunca acıya, can ve mal kayıplarına, özetle, ödenen büyük ve ağır bedellere rağmen, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu Kürt Sorunu'yla henüz doğrudan karşılaşmış değildir.' Oysa, sübjektif yorumların ve duygusal tepkilerin ötesine geçerek şunu fark etmek gerekiyor: Bu ülkenin nüfusunun önemli bir bölümünü teşkil eden ve daha da önemlisi asli unsurlardan olan Kürtlerin yaşamsal talepleri var. Bu talepler yok sayıldığı veya toptancı bir anlayışla reddedildiği sürece 'Kürt sorunu' denen olgu ülkenin ayağında bir pranga olarak kalmaya devam edecektir. YSK kararlarının yol açtığı son hadiseler de göstermiştir ki, Türkiye Kürt sorununu tarihsel süreciyle birlikte anlamadan ve aşmadan, siyaset de demokrasi de aksamaya devam edecektir. TESEV'in raporu www.tesev.org.tr adresinden okunabilir. Büyük Türk düşünürleri Andy Warhol'un bir sözü var: Modern zamanlarda herkes 15 dakikalığına meşhur olacak. Türkiye, siyasetiyle toplumuyla dönüşmeye çalışırken, bu konularda ahkâm kesen, kesin hüküm cümleleri kuran yorumcular ve yazarlar da pıtrak gibi çoğaldı. Hatta bazıları bu işi 'ekmek teknesi' olarak da görmeye başladı. Her gün bir TV'de, yetmedi gazete köşelerinde 'büyük laflar ederek' siyasetten sosyolojiye her konuyu yorumluyor, anlatıyorlar. İşin yorum ve polemik kısmına itirazım yok da, bazılarının 'illa okkalı laf söyleme' çabasına takılıyorum ben... Her biri bir Habermas, bir Fromm, bir Zizek olma heveslisi onlarca yorumcu ve yazar, ister istemez zihin kirlenmesine yol açıyor. TV'ler bu işten memnun; neticede çarşı karışıyor, reytingler zıplıyor. Lakin karışan sadece çarşı olmuyor, zihinler de bulaşık teline dönüyor.