Kutuplaşan Kürtler ve Türkler

A -
A +

Önce CHP Kürt meselesini AK Partiyle beraber çözmeyi önerdi. Sonra Leyla Zana 'Bu işi Erdoğan'ın çözeceğine inanıyorum' dedi. Silvan baskını ile zedelenen, Uludere ile neredeyse yok olan barış ümidi zihinlerde yeniden yeşerdi. Türkiye'nin ayağındaki en ağır pranga olan Kürt meselesinin insani ve hukuki çözümünün, her şeyden önce ülkeyi ferahlatacağını, bu ülkede yaşayan her aklıselim insan idrak edebilir. Başbakan Erdoğan, 2005'teki meşhur Diyarbakır konuşmasında ve daha sonra -ismi sürekli değişse de- çözüm hamlelerinde bu gerçeğin idrakinde olduğunu göstermişti. Bugünlerde kurduğu dil sert ve milliyetçi olduğu gerekçesiyle eleştirilse de, 'bu meseleyi çözmek, ülkenin ayağındaki prangayı çözmektir' diye özetlenebilecek gerçeğin Başbakan'ın zihninde var olduğu anlaşılıyor. Lakin, meselenin her iki tarafındaki kategorik itirazlar ve köpürtülen nefret duyguları, çözüm için atılacak proaktif adımları akamete uğrattı son 5 yılda... Türk ve Kürt ulusalcılarının karşılıklı düşmanlık ve yok etme hisleri topluma sirayet ettikçe de, siyaseten çözüm için Başbakan'ın ve iktidarın eli hep zayıf kaldı. KONDA'nın bir araştırmasını okudum geçenlerde: Kürtler arasında da kutuplaşmayı gösteren ilginç sonuçları var araştırmanın... Mesela dindar muhafazakâr Kürtlerin % 65'i AK Parti'ye oy verirken, geleneksel muhafazakârlarda bu oran % 39'a geriliyor. Bu durum, Kürtler arasında, -BDP'nin ayrıştırıcı ve nefret üretici siyasetinin de tesiriyle- kutuplaşmayı giderek derinleştiriyor. Türk tarafında, özellikle 'kentli, ulusalcı, laik' bir kutuplaşmanın varlığı aşikâr iken, Kürt tarafında da artan bir kutuplaşmadan bahsediyor KONDA.. Bu yüzden, CHP'nin ve Zana'nın çözüm için AK Parti'ye yönelmeleri, Kürt ve Türk ulusalcılarının toplumu etkileme gücünü kıracağı için çok önemli ve hayırlı olabilir. Geçen hafta kışkırtıcı dezenformasyonların çoğalmasını çözümün yolda olduğuna dair alametler olarak okuduğumu söylemiştim. Leyla Zana'nın 'Erdoğan'dan umutluyum' beyanını da çözüm yolunda bir başka alamet olarak görmek lazım.. Bu işler günle olmasa Yarın babalar günü... Babası hayatta ve yanında olanlar 'ne alsak, nasıl kutlasak' telaşındalar bugün... Mağazalar, lokantalar ise patlayan hasılatlardan keyiflidir muhtemelen... Benim ise bu 'gün meselesine' bir itirazım var. 'Kapitalizmin tüketim tuzağı' faslına girmeyeceğim. Kapitalizmin fazla tüketmeniz için kırk çeşit numarası daha var zira... İtirazım, annesi ve babası olmayanlara veya onlardan uzakta olanların her yıl yaşadıkları burukluk, acı ve boşluk hissi... Anneler günü ve babalar günü milyonlarca anne-babayı mutlu ediyor olabilir. Lakin anne-baba hasreti çeken milyonlarca insan da, aynı günlerde, o mutluluktan çok daha derin bir burukluk yaşıyorlar muhtemelen.. Her gazetede, TV'de, mağaza vitrininde, onlara hayatlarındaki kocaman bir boşluğu, hasreti hatırlatan sloganlarla başa çıkmak zorundalar, her anneler-babalar gününde... Modern zamanların 'trending' heveskârlığı içinde bu günlerin her yıl daha hevesli kutlanacağını biliyorum. İtirazımın bir karşılığı yok yani... Yine de paylaşayım dedim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.