Annesinin sesiyle uyandı genç adam. "Mahalle"nin camisinden gelen sabah ezanının sesine kulak verdi. Bayram sabahı olduğunu hatırladı. Kalktı, bayram namazına gitmek üzere hazırlandı. Yıllar sonra "mahalle"sinde geçireceği bayramın sevincini içinde hissetti. Camiye giderken, "mahalle" sakinlerinin telaşlı hallerini seyretti tebessümle. Namaz bitiminde cemaatin bayramlaşma kuyruğuna girdi. Şalvarlı, kravatlı, sakallı, sinekkaydı tıraşlı, genç, yaşlı "mahalle" sakinleri gözlerinin içi gülerek birbirlerini tebrik ediyorlardı. Genç adam eve dönerken "mahalle" fırınına uğradı, sıcacık ekmeklerin kokusuna dayanamayarak... Köşedeki kuruyemişçi seslendi: "gel çay ikram edeyim". Aynı "mahalle"nin çocuğu idiler, davete icabet etti. Kuruyemişçi takıldı: "plaza çocuğu oldun ama cam bardakta çaydan vazgeçmemişsin". Yan dükkandaki sakallı bakkal "bana da çay koyun, peynir getiriyorum, ekmeğe katık ederiz" dedi. Kuruyemişçi "namaz kılmıyorum diye bana sitem eder, ben de maçtan anlamıyorsun diye takılırım, geçinir gideriz; sevimli adamdır" dedi. Ekmek, peynir ve çayla güzel bir "mahalle" kahvaltısı yaptılar. Sahici "Mahalle"de bayram, daha bir bayram, diye düşündü genç adam. Satın aldığı şekerleme kutusunu, yan apartmanın önünde, bayramlıklarıyla birbirlerine nispet yapan çocuklara verdi. Coşkun bir iştahla şekerleri yemelerini seyretti. Mahallesinin insanlarının cıvıl cıvıl sahiciliği ile çalıştığı plazadaki iş arkadaşlarının donuk yapaylıklarını düşündü. Farklılıkların ahengi, bayramın güzelliğinde bir başka sevimliydi. Kırk yıldır bayram namazı kılmamış olanların fildişi kulelerinden kendi "mahalle"si hakkında ahkam kestiklerini düşündü. Her tarz ve inanıştan ahalisiyle, "mahalle"sini sevdiğini hissetti. Bayramınız mübarek olsun...