"Yasalara uyan, vergisini veren, toplumsal kurallara ve başkalarının özgürlük alanına saygı gösteren kişidir" diyeceğimi düşünüyorsunuz. Gerçek demokrasilerde ve gelişmiş toplumlarda bu tanım doğrudur. Lakin statüko ile yurttaşların sürekli köşe kapmaca oynadığı bir ülkede bu tanım havada kalır, değil mi ? Bu ülkede havada kaldığı gibi...Gazetede gördüğüm bir fotoğraf, bu köşe kapmacayı hatırlattı bana...Fotoğrafta, başörtüsü yasağından kurtulmaya çalışan bir üniversiteli genç kız, örtüsünün üzerine giydiği çiçekli bir şapka ile köşeden kapıyı kolluyordu, ürkek bakışlarla...Başörtüsü gibi "insanlık ayıbı bir yasağı" bu ülkenin insanına dayatan statüko, insanları takiyye yapmaya zorluyordu aslında... *** "Benim istediğim gibi giyin, davran, konuş yeter. Ne istediğin, ne hissettiğin ve ne düşündüğün önemli değil"...Bu ülkede statükonun ve seçkinci zümrenin yaptığı tam olarak budur. Müesses nizamın sloganlarını ezberleyip "gerektiğinde" söylersen, üniversitede, resmi kurumda "istenildiği" gibi giyinirsen devlet açısından makbul vatandaş oldun demektir. Başörtüsünü çenesinin altından bağlayanın girebildiği, ama aynı başörtüyü istediği veya kendine yakıştırdığı gibi bağlayanın geri çevrildiği kapılar var bu ülkede... Hazin ve bir o kadar trajikomik... *** Kendi vatandaşını ötekileştirmeyen, sınıflandırmayan, kalıba sokmaya uğraşmayan bir devlete sahip olduğumuzda, uygarlık bu ülkenin sınırlarından içeriye girmiş demektir. İnsan hakları evrensel beyannamesini tam 50 yıl önce imzalayan bir ülkede o beyannamenin en temel unsurlarından din ve vicdan hürriyetini tarif eden 18.maddesi ve öğrenim hakkını tarif eden 26.maddesi tam ve eksiksiz uygulandığında, hak ettiğimiz "amasız ve istisnasız demokrasi" de artık yanıbaşımızdadır. Umutla ve sabırla...