Siz hiç imtiyazlarını, imkanlarını -hele fırsatçılıkla ve nahak yere ele geçirmişse- gönül rızasıyla bırakan birisini gördünüz mü? Böyle bir şey -eğer bir nedamet yoksa- mümkün olabilir mi? Bu ülkede bir sosyolojik dönüşüm yaşanıyor. Siyasetiyle, şehirleriyle, ekonomisiyle, ticaretiyle bir dönüşüm...Gelişmiş toplumların önce rönesans, sonra sanayileşme, sonra bilgi çağı marifetiyle yaşadığı ve iki asırı aşkın bir sürecin hızlandırılmış versiyonu belki de...Yirminci yüzyılı otarşik bir ideolojinin içine kapalı ve baskıcı egemenliğinde geçirdik. Ve dünyanın bilhassa 1940'lardan sonraki muazzam değişimini -haliyle- ıskaladık. Ama realite hükmünü icra etti ve bu ülkenin "donuklaşan zihni" değişim ile buluştu. *** AK Parti'nin iktidara gelmesi bir başlangıç değil sonuç; değişim talebinin siyasetteki sonucu...Bugüne kadar hep aynı ellerde görmeye alıştığımız sermayenin, zenginliğin başka ellerde de belirmesi kendisini "doğal elit" kabul eden "mütegallibe"nin keyfini kaçırıyor. Hem de fena halde... *** Son iki yılda koparılan fırtına, tantana, gazetelerde "kotarılan" haberler, mitingler, ulusalcı kabarışlar, mahalle baskısı, malezyalaşmak gibi "korku pompalamaları" bir rahatsızlığın işaretleri aslında: bu ülkede manivela el değiştiriyor. Bürokratik zümre ile etrafında kümelenen rejimin seçkinleri, pozisyon ve imtiyazlarının kaybolduğunu hissediyor ve giderek hırçınlaşıyorlar. Kendilerinden olmayan, üstelik eskisi gibi itaat etmeyen "kalabalıklar" hayattan, refahtan, kentten, tüketimden giderek daha çok pay alıyorlar. Üstelik on yıl önceki gibi "irtica kasetleri" de yetmiyor değişimin önünü kesmeye...Siyaset, "dizayn edilemeyecek" kadar "halklaşmış" durumda...Efendiler artık efendi değil "birey" olmaya başladıklarını farkettikçe daha da hırçınlaşacaklar. Dezenformatif çabalar da sürecek. Ama nafile...Değişim hükmünü icra edecek ve bu ülke, "imtiyazsız insanlarıyla" özgür ve müreffeh olma hedefine yürüyecek.