Merkez Bankası 2 ay önce bir politika değişikliğine gitti. Kimilerinin "kumar" veya "deneysel" tabir ettikleri bu politika, büyüyen cari açığı ve kredi hacmini frenlemeyi hedefliyordu. Faizi indirirken banka mevduat karşılıklarını artıran bu "hibrid" politikanın ilk sonuçlarına gelince: İkinci el tahvil faizlerinde 1.5 puanlık artış oldu, faiz yüzde 8.3'e yaklaştı. Kur sepeti yüzde 10 arttı; yani TL yüzde 10 civarında değer kaybetti. Kredi büyüme hızı az da olsa yavaşladı. Hisse senedi piyasasından 1 milyar dolarlık bir yabancı çıkışı oldu. Tahvil piyasasında ise yabancı portföylerinde azalma olmadı ama bankalar net satıcı oldular. Zaten faiz de bu yüzden arttı. *** Merkez Bankası Salı günkü toplantısında faizi değiştirmedi. Karşılıkları da artırmadı. Uyguladığı politikanın etkilerinden memnun olduğunu ve politikanın devam edeceğini hissettirdi. Bankacılar hibrid politikadan memnun değiller ama MB ile çatışmamak adına yüksek sesle konuşmuyorlar. Ancak kapalı devre sohbetlerde Merkez hakkında bir hayli sitemkar konuşuyorlar. *** Yeni politika, artan iç taleple büyüyen ekonomiyi biraz soğutmayı, hızla artan cari açığı da böylelikle frenlemeyi hedefliyor. Alınan tedbirlerin "piyasa etkileri" profesyonelleri çok mutlu etmiyorsa da, zaman içindeki sonuçlarının ekonomik karşılığının iyi olacağını düşünüyorum. Kur seviyesi ihracatın artması veya ithalatın azalması için tek parametre değil tabii ki.. Merkez bankası'nın da hedef seti içinde "kur" yok. Lakin, iç talebe ve tüketim malı ithalatına dayalı bir büyümenin de sürdürülmesinin mümkün olmayacağı ortada... O halde, iç talebi frenleyici ama ihracatı destekleyici politikalar, büyümenin makas değiştirerek devamını sağlayabilir. "Hibrid" MB politikası alışılagelmiş yöntemlerin dışında bir üçüncü yol belki... Ama unutmayalım ki dünyanın yaşadığı krizin sebep-sonuç ilişkileri de pek alışılagelmiş değil...