Yaşadığımız ülke demok-ratik, özgür ve müreffeh olsun istiyoruz. Bürokratik oligarşi, dogmatik devlet ideolojisi ve jakoben mütegallibe sınıfı hayatımızın içinden elini çeksin istiyoruz. Kısacası müesses nizam, tüm anakronik unsurlarıyla birlikte değişsin istiyoruz. Ekonomik refah için illa demokrasi mi gerekiyor diyenler de, -hiç azımsanmayacak miktarda- var. Zenginleşmek için özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç yok , iktisaden gelişmek için neden Kürtlerle barışmak gerekiyor, ideolojik vesayetin refahla ne ilgisi var diyenlere sıkça rastlamak mümkün... Resmi ideolojinin tornasından geçirmeyi eğitim olarak gören ve devlete itaati erdem sayan bir düzenin vatandaşlarının bu soruları sormasını çok da yadırgamamak lazım... *** Toplumda zengin bir ülke için demokrasinin öncelikli olmadığını düşünebilirsiniz. Çin'de demokrasi yok ama dünyanın ikinci büyük ekonomisi... Lakin ülkenin zenginleşmesi, halkının refah seviyesinin yükselmesi anlamına gelmiyor. Komünist parti üyeleri ile onlara yakın duran yeni zenginler dışındaki yüz milyonlarca Çinli'nin artan zenginlikten payına düşen pek bir şey yok. Müreffeh bir ülke olmak için sadece toplam üretimi artırmak yetmiyor, zenginliğin toplumda yaygınlaşması gerekiyor. *** 50 yıl önce Türkiye ile iktisaden benzeşen birçok ülke, sistemik sorunlarını çözerek zengin ve müreffeh oldular. İspanya faşist rejimini demokratikleştirerek, Yunanistan askeri cuntaların etkinliğini kırarak, İtalya mafyayı ve Gladio'yu soruşturup yargılayarak demokrasi ve özgürlüğün önünü açtılar. Ve ülke zenginleşirken toplumun refahı da arttı. Türkiye ise, iç ve dış düşman paradigması ve ideolojik vesayet girdabında, ne zenginleşebildi, ne de refahı yaygınlaştırabildi. Geç de olsa bu fırsat şimdi önümüzde. Kürt sorununu -milliyetçi hamasetin etkisinden kurtulup- çözebilen, Ergenekon yapılanmasını etkisizleştiren, ideolojik vesayeti bitirip gerçek demokrasiyi yerleştiren bir Türkiye'nin hızla büyüyeceğini ve müreffeh bir toplum olacağını,-düzenin mütegallibeleri hariç- herkes görecektir herhalde...