Fransa parlamentosunun aldığı kararı siyasi, ahlaki, demokratik açıdan eleştirelim. Fransa tarihinin en sığ ve kompleksli cumhurbaşkanı olan Sarkozy'nin önayak olduğu, kendi parlamenterlerinin bile fazla iplemediği bu yasayı AB'deki düşünce özgürlüğü kriterleri açısından lanetleyelim. Lakin... 1915'te yaşanan bu facia her gündeme geldiğinde neden bu kadar ulusalcı, bu kadar öfkeli hale geldiğimizi de bir düşünelim. Kendimi bildim bileli her 24 Nisan'da gerim gerim geriliriz; ABD'de soykırım yasası kabul edilecek diye... Her yıl o yasa kapıya kadar gelir, Türkiye'den siyasetçiler, iş adamları filan Washington'a yığılırlar; Siz ister lobi, ister kulis, ister yalvar yakar olmak deyin, senatörlerle filan görüşürler, Yahudi lobisine ricacı olurlar. Sonra? Soykırım yasası -bir sonraki 24 Nisan'a kadar- rafa kalkar, biz rahatlarız, muzaffer edalara bürünürüz. Tabii bu arada, 1915'te yaşananların 'aslında katliam, zulüm filan olmadığına, tehcir esnasındaki yolculuk zayiatı olduğuna dair' devlet tarihçilerimizin kurguladığı gerçekleri ve 'Ermeni komitacılarının cinayetlerini' okuyup yüreklerimizi soğuturuz. Fransa parlamentosu 2001'de kabul etti Ermeni soykırımının varlığını... Başka birçok ülke gibi... ABD de her sene 'kabul ediyormuş gibi yapıp' Türkiye'yi zıplatıyor. Peki bu döngüyü niye kıramıyoruz biz? Neden 50 yıllık 'soykırım yoktur' retoriğinin ötesine geçip '1915'te ne oldu, tehcirde neler yaşandı' konusunu 'kurgulanmış tarihin dışında' konuşamıyoruz? Koca bir imparatorluğu 10 yılda savaştan savaşa sürükleyip batıran, o imparatorluğu 33 yıl maharetle yöneten Sultan Abdulhamid'i utanmazca hal edip Selanik'e süren, Osmanlı'yı Almanya'nın yedeğine koyan İttihat Terakki'yi, onun komitacı zihniyetini, zulümlerini savunmaktan kurtulamıyoruz? Talat-Cemal-Enver üçlüsünün tehcir sırasındaki zalimliklerini savunacağız derken gösterdiğimiz cehdin yarısını bu saçma retoriği değiştirmek için harcasak keşke... 'Zulüm payidar olmaz' sözünü şiar edinmiş bir ruh ikliminde yaşıyorsak eğer, o zulmü savunmanın travmasından da kurtulmalıyız. Boykot Sarkozy'nin, bütün müptezelliğiyle 'acıları dibine kadar sömürmek için' yol açtığı bu berbat duruma tepki göstermek doğal... Hükümet'in açıkladığı 8 maddelik yaptırım kararının siyasi bir rasyonalitesi var. Türkiye soykırım kanunu vesilesiyle Fransa'ya -bir süredir biriktirdiği-tepkisini ortaya koyuyor. Sarkozy'nin liderliğindeki Fransa, AB'den Kuzey Afrika'ya her durum ve süreçte Türkiye aleyhine tavır alıyor, konuşuyor, engel alıyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün dediği gibi 'Sarkozy'nin Türkiye ile problemi var'. Problemden de öte, nezaket sınırlarını da ihlal eden bir takıntı bu... Türkiye'nin devlet olarak gösterdiği sert reaksiyon -görünürde sadece soykırım yasasına yönelik olsa da- aslında Sarkozy'nin yıllardır ısrar ettiği, son bir yılda iyice ayyuka çıkan düşmanca ve kaba tavrına yönelik... Dileyelim ki Sarkozy Nisan'da yeniden seçilmesin. Kelam-ı Kibar Zulüm yapmaktan sakının.Çünkü zulüm kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Hadis-i Şerif