Dünün -beklenmesine rağmen- en ilginç haberi Çin'in Japonya'yı geçerek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olması idi. 30 yılı aşkın süredir ABD'nin ardından ikinci olan Japonya, burun farkıyla da olsa yerini anakıtadaki ezeli hasmına bıraktı. 2010'da 5.8 trilyon dolar Milli Gelir'e ulaştı her iki ülke de... Ölçek olarak bakıldığında ikisi de dev ekonomiler... Lakin, her iki ekonominin ürettiği refaha bakıldığında arada uçurum var. Kişi başı gelir olarak Japonya 40 bin dolar ile Çin'i yaklaşık on kat geçiyor. Çin Japonya'yı geçiyor ama Japonlar Çinlilerden hâlâ çok daha iyi şartlarda ve müreffeh yaşıyorlar. *** Eğer milliyetçi bir açıdan bakmazsanız, bir ülke ekonomisinin toplam hasıla üzerinden büyümesini tek başarı ölçüsü olarak almazsınız. O büyüklüğün, ülke insanlarına ne kadar refah olarak döndüğüne de bakarsınız. Totaliter devlet ile demokratik devlet farkı burada ortaya çıkar. Kaynakların dağılımı ve üretilen katma değerin toplumun her katmanına sirayet etmesi, ancak şeffaf ve iyi işleyen bir demokratik düzende olur. Zira o düzende hesap sorabilme, denetleme ve talep etme hakkı vardır. Totaliter rejim belki üretimi disiplinle artırabilir ama oluşan katma değeri nasıl dağıtacağına da kendi önceliklerine göre karar verir. Gelir dağılımında dengesizlik tam da burada ortaya çıkar. *** Türkiye'nin ekonomik büyümesine sevinelim. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefini önemseyelim. Ama, gelir dağılımının nasıl oluştuğuna, Yoksulların üretilen ekonomik değerden ne ölçüde pay aldığına da dikkat edelim. Ekonomi ölçek bazında büyürken refah üretiyorsa, Refah artışı belli zümrelerle sınırlı kalmıyorsa, Ülke doğru yolda demektir.