Sekiz senedir IMF ile fasılasız biçimde birlikteyiz. IMF ile tam onaltı defa program anlaşması yapıp her defasında su koyverdikten sonra, 2001'de biz anlaşmaya sadık kalmamıza rağmen bu defa da program su koyvermişti. IMF destekli kur çıpası rejimi çökmüştü. Aslında çöken, son on yılın siyasi hatalarını sırtında taşıyan Türk ekonomisi idi ama altında kalanlardan birisi de IMF programı oldu. Bilahare, yine IMF desteğiyle "güçlü ekonomiye geçiş programı" yapıldı ve stand-by imzalandı. Mali disiplini ve enflasyon mücadelesini ana eksene koyan bu program, siyasi iradenin sahip çıkması ve IMF'nin yakın gözetimi ve mali desteğiyle sonuç verdi. Bugün ekonomi yakın tarihimizin en sağlıklı döneminde; veriler ilk defa bu kadar iyi durumda. IMF, neredeyse varlık sebebini sorgulatacak bir çöküşten, kendisi için prestij sayılacak bir başarı hikayesi çıkardığı için memnun. Tabii yakın izlemeyi hiç aksatmadan, zira Türkiye'deki ekonomik dönüşüm henüz tamamlanmadı. Düyun Herşeye reaksiyoner duygularla bakan bizim ulusalcılar için IMF hep "tu kaka" oldu. Zira IMF "yüce devletimizi" sorguluyor, kural dayatıyor, akıl öğretiyordu! Lakin diğer taraftan, "yüce devletimiz" korkunç faizlere mahkum bir şekilde borçlanıyor, bütçesinin yüzde 15'ini açık veriyor, kredi itibarı yerlerde sürünüyordu. Aslında IMF, bizi sorgulamadı, kendimizi mali olarak disipline etmemizi sağladı. Bugün devlet iki yakasını biraraya getirebiliyor, bütçesinin sadece yüzde 2'si kadar açık veriyor, enflasyonu tek hanelerde görebiliyor, dört sene üst üste büyüyebiliyorsa, sürdürülen programa IMF'nin verdiği desteği, hatta gözlemlemeyi inkar edemeyiz. Lafı dolandırmadan söyleyeyim: Türkiye ekonomisinin IMF desteği olmadan dimdik ayakta olması hepimizin dileği olmalıdır.Ancak gerçekçilik de hepimizin şiarı olmalıdır ve gerçekçilik, ekonomik programımızın bir süre daha IMF gözetiminde devam etmesini lüzumlu kılıyor. Eğer hüküm neticeye göre veriliyorsa -ki öyledir-, ekonomimizin vardığı nokta IMF'yi lanetlememizi değil takdir etmemizi gerektiriyor. Başlıktaki sorunun cevabını, bir de bu açıdan düşünelim. Ne dersiniz?