JİTEM'in kurucularından Cem Ersever'in ses kayıtları çıktı. 20 yıl sonra, Bugün gazetesinde yayınlanıyor. Ersever, derin devlet denilen meş'um aygıtın önemli aletlerindendi. Kendi ifadesiyle 'bir sürü pislik biliyordu.' 93'te infaz edildi. Zira konuşabileceğini ima etmişti. Ses kayıtlarını okurken '1993 ile 2008 arasında değişen hiçbir şey olmamış' dedim. Biz 3-4 yıl önce Dağlıca'da, Aktütün'de, gencecik insanların hangi ihmaller, beceriksizlikler ve vurdumduymazlıklarla yitip gittiğini bugün biliyoruz. 1993'te de aynı aymazlıklar ve hatalarla yitip giden canlar vardı oysa... Ne diyor Ersever yayınlanan ses kaydında: 'Tabur basıldı, 6 asker öldü, bunlar utanmadan arazi aramasında ateş açıldı diyorlar. Bu şehitlerin anaları babaları var. Bunun hesabı verilmeli.' Bu hesap 15 yıl sonra sorulmaya başlanabildi. Ama bu 15 yılda binlerce can yitip gitti. Kimbilir arkasından şehit diye ağlanılan kaç genç, 93'te Ersever'in 'utanmıyorlar mı böyle açıklamaya' diye isyan ettiği gibi ihmaller, hatalar yüzünden yok yere öldü. Ersever'in ses kayıtları bugün bizler için malumun ilamı.. Lakin beceriksiz, hoyrat, denetimsiz güvenlik politikaları yüzünden bu ülkenin ne büyük bedeller ödediğini, yıllarını, canlarını kaybettiğini bir kez daha hatırlattığı için önemli... 2008'de açılan pandoranın kutusu keşke 1993'te açılabilseymiş. Askerî vesayetin gölgesinde siyasetçilik oynayan dönemin korkak politikacıları biraz olsun cesur ve vicdanlı olabilselermiş. Ama olmamış, yıllar ve canlar heba olmuş. Şimdi foyalar meydanda, gerçekler ortalığa saçılı, Ergenekonuyla, askerî vesayetiyle, pespaye medyasıyla bu ülkenin statükosu çöküyor. Enkazıyla, tozuyla bu pislik tümüyle temizlenene kadar bu süreç devam etmeli... Kaybedilen 15 yıla, 20 yıla 50 yıla yeni yıllar eklenmemeli... Statükonun dili değişmiyor Statüko, foyasını açığa çıkaran, otoritesini sorgulayan bir söz veya davranışla karşılaşınca verdiği tepki de aynı oluyor. Düne kadar bu ülkede statükonun sahibi sivil ve askerî bürokrasi idi. Birileri onların ipliğini pazara çıkarmaya yeltenince hemen ayar verirlerdi. Ayar da genellikle tehdit ve uyarı dozu yüksek bir açıklama olurdu. Tabii içinde ihanet, hain, işbirlikçi, vesaire klişelerinden bolca serpiştirilmiş açıklamalar... Kitleyi hizaya, kendilerini eleştirenleri de işbirlikçi sınıfına sokardı statükonun sahipleri... Karayılan'ın son 'muhtırasını' ve Ahmet Altan'ın ona verdiği muhteşem cevabı okuyunca 'ideolojik statükonun dili hep aynı' dedim kendi kendime... Dillerini konuşabilme özgürlüğü için yıllardır mücadele eden Kürtler, PKK'nın, KCK'ın 'Kürtler adına' kullandığı bu buyurgan dilin kendi özgürlüklerini tehdit eder hale geldiğini fark ediyorlar mı? Deri koltuk BDP'li Sırrı Süreyya Önder milletvekilliğinin ilk gününde 'deri koltuğa alışamadım' demiş. Halkın içinden ya Sırrı abimiz... Deri koltuk filan ona ters tabii.. Meclis'e de halk otobüsü ile gelmiştir herhâlde!..