Baskı dönemi geride kalıyor bu ülkede... Korkular, korkutmalar, bilinçaltı evhamlar bitiyor. Korkutulduğu için konuşmayanlar konuşmaya, eleştiriyi "çok tehlikeli" bulanlar eleştirmeye başlıyor. Tapınma ayinine benzer resmi ritüeller, "tehdit-hakaret karışımı" höykürmeler devam etse de, giderek marjinalleşiyor. Ülke özgürlük patikasına doğru -sarsıla tökezleye de olsa- ilerliyor. *** Kolay olmuyor haliyle... Onyıllar boyu -resmi yoldan- iğdiş edilen o kadar çok zihin, ezber ve dogmalarla pelteye çevrilmiş o kadar çok beyin var ki... En basit haliyle bir tercih ve yaşam özgürlüğü talebini kaosa çevirebilecek, masum bir eleştiride ihanet yakalayabilecek o kadar çok insan var ki etrafta... Ülkeyi dev bir insan vücudu olarak düşünün. Vücut hür ve ferah bir istikamete yürümeye uğraşırken, bu "vehimli zihinler" de bacaklarına, kollarına sarılmış, onun bu yürüyüşünü canhıraş biçimde engellemeye çalışıyor. *** Başörtüsü bir özgürlük mevzusudur mesela... Bu ülkenin vehimlilerine göre ise rejim sorunu... Kişinin kendi hayatı ile ilgili bir tercihini ülkenin var oluşuna yönelik tehdit olarak tarif eden, kendini buna inandıran o kadar çok insan var ki... Haftalardır başörtüsü tartışılıyor. "Bu insani bir tercihtir, kimsenin de karışmaya hakkı yoktur" diyemiyorlar bir türlü... *** Ülkesini sevme iddiasında olan hiç kimsenin özgürlüklerle sorunu olamaz. Daha ferah, daha şeffaf ve adil bir ülkenin, o ülkede yaşayan kimseye zararı olmaz. Baskı ve yasakları savunanlar -eğer patetik korkuları yoksa- o baskı ve yasaktan menfaat ve imtiyaz devşirmiyorlarsa tabii...