Türkiye'de birçok konuda yaşanan ikili kutuplaşmanın ve buna bağlı abartılı tepkilerin altında kendimize, yaşadığımız ülkeye ve onun insanına bir itimat eksikliği var mıdır acaba? Öyle ya, ne zaman bir yabancı Türkiye'ye ilgi duysa, yatırım düşünse hemen şüpheler basıyor üstümüze. Veya siyasi yapımızla, idare tarzımızla ilgili her eleştirel fikre savunmacı bir refleksle karşılık veriyoruz. Bu ülkede mütemadiyen düşman kollayan, kötü niyetli yabancılara karşı müteyakkız olan hatırı sayılır bir kitle var. ABD'nin eski Bakan Yardımcısı Marc Grossman verdiği konferansta "neden kendinize güvenmiyorsunuz" diyordu. Farklılıklara tolerans gösteren 600 yıllık bir medeniyetin mirasçıları olarak kendinize güvenmelisiniz diyordu Mr. Grossman. Esasen ülkenin özel sektöründe bu korumacı korku refleksi yok. Onlar ülkelerine de geleceklerine de güveniyorlar. Ne yabancı ile ortaklık yapmaktan korkuyorlar, ne de ülkenin tabulaştırılan gerçeklerini tartışmaktan... Türkiye'nin sahip olduğu gücün, potansiyelin farkındalar. Emniyet ve sükunet AB'ye, yabancı sermaye'ye, kürt sorununun telaffuzuna, düzenlenecek bir konferansa biteviye korku ve tepkiyle yaklaşanlarda ciddi bir özgüven sorunu olduğunu düşünüyorum. Muhataplarımızın her zaman bizden daha akıllı, daha uyanık ve daha işbilir olduklarını düşünüyorlar galiba. Biz ise her zaman gafiliz (!) onların gözünde. Bu ülkeye yatırım için gelen bir İsrailli veya Arap sermayesinin altında, veya bizi AB'ye almak isteyen siyasi kararın altında hep bir çapanoğlu arıyorlar! Bunlar hep bizim kuyumuzu kazmak içindir ve hükümet ile paralelinde düşünenler de hiçbir şeyin farkında değillerdir! Neyse ki bu ülkede her şeyin "perde arkasını!" görebilen "uyanık bekçiler" var(!). Türkiye hızla kabuk değiştiriyor; "kabuklaşmış" zihinlerin anlamakta zorlandığı da bu değişim işte... Türk insanı kendine güvenmeyi ve dünya ile aşık atmayı öğreniyor. Yani "avlunun buzağısı da inek olabiliyor"; bir kısım insanların bunu görmesi gerek.