Ergenekon ile başlayıp Balyoz'la devam eden 'kurulu düzenin sorgulanması' sürecinde birçok ifşaat, tanıklık oldu. Darbe günlükleri başlı başına yetiyordu askerî vesayetin işleyişini anlamaya... Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün önceki günkü mahkeme tanıklığı ise bu 'işleyişin' en içeriden ve alenen anlaşılmasını sağlıyor. Özkök diğer generallerin muhtıra vermeye kalktıklarını, darbe planladıklarını kendisinin bunu engellediğini söylüyor, üstü örtülü olarak... Bunu daha net anlatabilirdi, anlatmalıydı faslını bir tarafa bırakalım. Mahkeme ifadesinin tamamı okunduğunda varlığını hep bildiğimiz, 'hükümetlerin dışında ve onları domine etmeye alışmış paralel devletin varlığı' bariz biçimde görülüyor. Askerî vesayet denilen ve bu ülkede biri 'postmodern' 4 defa darbe yapan, seçilmiş hükümetleri sürekli sigaya çeken, alan daraltan, tehdit eden baskıcı yapı, ilk kez bir Genelkurmay Başkanı tarafından ifşa edilmiş oldu. Bakmayın eski düzen medyası ile 'Kemalizmi solculuk zanneden'lerin 'muhtıra sözde kaldı' şeklindeki hafifletici başlıklarına... Evet, Özkök'ün ifadesi malumu ilam idi belki... Ama tarihî önemde ve her türlü inkârı geçersiz kılan bir malumu ilam... Zamanlama manidar(!) Bu ülkede insanlar hiçbir hadiseyi kendi sebep-sonuç ilişkisi içinde bir oluş, bir durum olarak kabul edemiyorlar. Her hadiseyi, bilgiyi, belgeyi vs. birileri kurguluyor, zamanını, mekânını belirliyor ve belli bir amaç doğrultusunda önümüze koyuyor, onlara göre.. Böyle bakınca, haliyle meselenin özüne, hadisenin veya bilginin vahametine dair hiçbir şey konuşamaz oluyoruz. 28 Şubat soruşturması başlıyor, gündem değiştirme deniyor. Uludere faciası oluyor, 'ülkenin önünü kesmek isteyenler' retoriği devreye giriyor. Bir polisin geçmişte işkence ile bağlantısı ortaya çıkıyor, zamanlama manidar klişesi devreye giriyor. Keşke 'zamanlama manidar da olsa, birileri bu tür hadiseleri, bilgileri, haberleri kurguluyor da olsa' işin özüne, hadisenin oluş biçimine bakmaktan imtina etmesek... Zamanlamaya, sinsi plana filan takılmamız, -eğer varsa- bu planları, zamanlamaları yapanların da işine geliyordur, inanın. Olimpiyat 187 sporcu ile, spor Bakanı'nın kafile başkanlığında, bol tantana ve coşku ile çıktığımız Olimpiyat seferinde hayal kırıklığı var. Şu ana kadar 41 ülke en az bir madalya alırken Türkiye'nin madalyası yok. Tarihimizdeki en kalabalık sporcu kafilesiyle gittiğimiz olimpiyatlardan bakalım kaç madalya ile döneceğiz? Bir de küçük not: Madalya sıralamasında dipteyiz ama madalyaya verilecek prim miktarında, bütün ülkeler arasında ilk 4'e girmişiz. Eh, bu da bir şeydir.