Radara giren Türkiye

Türkiye yıllardır "gelişmekte olan piyasa" olarak adlandırılıyor. Yani yabancı yatırımcının gözünde, getiri potansiyeli olan ama riski de bir hayli yüksek piyasa. Dalgalı ve istikrarsız... Ülkeye yönelen yatırımın sınırını bu özellikler çizdi bugüne kadar. Türkiye hep risk ve getiri algılaması yüksek fonların yatırımlarını çekti . Üstelik miktarlar da sınırlı kaldı çoğunlukla. Perşembe günü yapılan Eurobond ihalesine gelen talebin çokluğu ve çeşitliliği ise, Türkiye algılamasının, yani risk tanımının değişmeye başladığını gösteriyor. 35 ülkeden gelen 13 milyar dolarlık talep bir rekor... Zil takıp oynayalım mı? Tabii ki hayır. Neticede, bu fonların da gelmek istemelerindeki sebep, reel getirinin yüksekliği. Ama unutmayalım ki, reel getiri bir veya iki sene önce bugünden daha yüksekti; lakin böyle bir talep ülkenin yakınından bile geçmiyordu. Farklı müşteri Dükkanın bugüne kadarki müşterilerini biliyoruz. Yurtdışında parası olan yerli yatırımcılar, yerli bankalar, biraz da yabancı risk (hedge) fonları. Son Eurobond ihalesi, müşteri sayısının da çeşitliliğinin de arttığını gösteriyor. Güzel olan da bu zaten. Hatırlarsanız AB için tarih alınacağı günlerde şunu demiştik: Türkiye "AB üyeliğine aday" tanımına sahip olduğunda, bugüne kadar buralara uğramayan yatırım fonlarının radar ekranına girecektir. İşte şimdi o radar ekranlarına ağır ağır giriyoruz. AB için tarih ve IMF ile stand-by, bizim için iki sağlam çıpa. Mali disiplinde gösterilen başarı ve enflasyonun bileğinin bükülmesi de gelecek için olumlu sinyaller. Türkiye yüksek riskli bölgeden yavaş yavaş çıkıyor, "yatırım yapılabilir" bölgeye giriyor. Risk mi? Hâlâ var tabii ki. Ama ölçülebilir ve öngörülebilir düzeylerde artık. Şimdi sıra kamu borcunun aşağı çekilmesinde... AB, borcun millî gelire oranı yüzde 60'ı geçmeyecek diyor (halen yüzde 75 civarında). Hükümet, bu yıl reel faizlerle birlikte borç oranını aşağı çekmeyi başarırsa, o zaman "gerçekten" yatırım yapılabilir bir ülke haline geliriz.