2014'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Başbakan Erdoğan'ın aday olacağı -zımnen de olsa- kesin gibi... Başbakan, güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanlığı ile, bir nevi başkanlık/yarı başkanlık sistemini fiiliyata geçirmek istiyor muhtemelen... Yeni cumhurbaşkanı seçimle geleceği için de alacağı oy oranının yüzde 60'a yakın olması, cumhurbaşkanlığının temsil makamından icra ve siyasi güç makamına dönüşmesini de sağlayacak. Bu bakımdan, Erdoğan oyları yukarıya taşıyabilecek birçok siyasi sebebe ve hamleye ehemmiyet atfediyor. Bir yandan taşralı orta sınıfın ve kentli laiklerin hoşuna gidebilecek biçimde konuşmalarında milliyetçi vurguyu belirginleştiriyor. Öte yandan dindar tabanı coşturan 'Çamlıca'ya cami' gibi, kürtaj gibi 'kuvvetli mesajlar' veriyor. Has Parti'yi, Saadet Partisi'ni AK Parti bünyesine katma çalışmaları, ülkücüleri mutlu edecek bazı yasal düzenlemelerin yapılması filan hep 'büyük hedefe' doğru atılmış adımlar olarak beliriyor sanki... Erdoğan bugün Türkiye'de siyaseti açık ara ile en iyi bilen siyasetçi.. Türkiye'deki seçmenin davranışını, karar süreçlerini, algı ve tepkilerini çok iyi tahmin edebilecek, siyasetin bam tellerini çok iyi tespit edebilecek bir muazzam tecrübeye sahip... Kurmaya çalıştığı stratejinin sebep-sonuç ilişkilerini de çok iyi tahlil ve tahmin etmiştir. Lakin, siyaseti analiz edebilecek kadar bilmeyen ama ülkesinin dönüşümünü heyecan ve sevinçle izlemiş bir seçmen olarak aklıma bir şey takılıyor: 12 Eylül referandumunda evet cephesi yüzde 58 oy almıştı. Yüzde 42'lik hayır cephesinin içinde CHP'den MHP'ye, BDP'ye, Saadet'e, irili ufaklı birçok partiye kadar neredeyse Türkiye siyasetinin -AK Parti hariç- tamamı vardı. Yüzde 58'in siyasi taşıyıcısı ise sadece AK Parti ve Erdoğan idi. O halde Başbakan, 2014'de yüzde 60'a yakın bir oyla güçlü biçimde cumhurbaşkanlığına seçilmeyi hedefliyorsa -ki ülke için faydalı bir hedef-, neden 2 yıl önce referandumda bir araya gelen % 58'i yeniden canlandıracak bir retorik kullanmayı tercih etmiyor? Diğer bir ifade ile, referandumda AK Parti ve Erdoğan ile aynı safta buluşan % 58, o gün onları bir araya getiren fikri ve siyasi öncelikler neler idiyse, aynı öncelikler ortaya konulsa yine aynı istikamette oy kullanmazlar mı? Mesela İ.Naim Şahin'in, Hüseyin Çelik'i dahi itiraz ettiren sözleri, referandumda hayır diyen MHP eğilimli ülkücülere sempatik geliyor ama, aynı söylem referandumda AK Parti ile aynı yerde duran birçok başkasını da ruhen AK Parti'den uzaklaştırıyor. Siyasete 35 yılını veren, Türkiye'yi askerî vesayetin, ekonomik zaafın prangalarından kurtaran siyasi kararlılığı gösteren bir siyasi liderin stratejisini oluştururken, bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok faktörü dikkate aldığını tahmin etmek zor değil... Yine de, benimsenen milliyetçi/muhafazakâr söylemin partiye yeni sempatizanlar kazandırdığı gibi, var olan seçmen tabanında kopmalar meydana getirebileceğini de düşünmek lazım belki de...