Başlıktaki ifade, ekonomi ile ilgili herkesin üzerinde mutabık olduğu yalın bir doğruyu ifade ediyor. Ama doğrular yazılınca veya söylenince değil, uygulandıklarında etki oluştururlar. Haliyle de, bir doğrunun faydası, ancak uygulandığında görülebilir. Normal zamanında yapılsa bile, seçim zamanı yaklaşıyor. Türkiye siyasetinin kronik hastalığı olan "seçim ekonomisi" endişesi de piyasaları tutmaya başladı bile. Her seçim döneminde siyasetçilerce tarumar edilen bütçeler, kaynağı olmadan harcamalar ve sonunda borçlanma ile birlikte gelen enflasyon artışı...Defalarca izlediğimiz bir korku filmi gibi piyasaların üzerine basıyor. "Acaba Ak Parti hükümeti de aynı yolun yolcusu olacak mı?" sorusu zihinlere hakim oluyor. Devlet Bakanı Ali Babacan, bu sorunun cevabı olarak iktidarın net ve kesin bakışını ortaya koyuyor: "Halk Ak Parti hükümetini en çok ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele konusunda başarılı buluyor. Biz halkın bu kanaatini değiştirmek istemiyoruz. Dolayısıyla, enflasyonla mücadelede, iç talebi baskılayıcı tedbirler alsak bile, halk bundan dolayı şikayet etmeyecektir. Seçim ekonomisi değil, güçlü ekonomiyle seçmenin karşısına gideceğiz". Nihayet Türkiye'de bir iktidarın ekonomideki en yetkili bakanı, seçime giderken popülizm yapmayacaklarını ve bütçe hedeflerine sıkı sıkıya bağlı kalacaklarını söylüyorsa, bu durum yapısal reformların sadece yasalarda değil, zihinlerde de başladığını gösteriyor. Siyasi risk algılamasının temelinde yatan "ekonomik gevşeme"nin bu iktidar döneminde yaşanmayacağını gösteriyor. Ekonomi yazarlarıyla yaptığı sohbette Bakan Babacan, dalgalanma ve seçim dönemi dahil, enflasyonla mücadele ve mali disiplin konusundaki kararlı ve gerektiğinde proaktif olabilecek bir tavır sergiledi. Türkiye'nin iktisadi ferahlamasının ve istikrarının, fiyat istikrarından ve borç sarmalından çıkması gerektiği açık. Yarını değil, yıllar sonrasını vizyonuna almış bir ekonomi yönetimi hepimize güven verir. Bakan Babacan, "güçlü ekonomi"ye yaptığı kuvvetli vurguyla bu vizyona sahip olduklarını gösteriyor. Umalım ve dileyelim ki bu "doğru", "uygulama" olarak da hayatımıza girer ve ekonomiye güveni anlatan değil, yaşayan bir ülke oluruz.