Atasözleri ve deyimler, kollektif kültürün imbiğinden geçerek rafine hale gelmiş ifadelerdir. Bazen onlarca cümlenin, yüzlerce kelimenin anlatmakta aciz kaldığı yerde idrak kanallarını açıcı tesiri vardır bu sözlerin. Haklı ile haksızın, doğru ile yanlışın içiçe geçtiği, at izi ile it izinin birbirine karıştığı zaman ve zeminlerde olan biteni anlamak pek kolay olmaz. Hele Türkiye gibi "dezenformasyonun ve dedikodunun" neredeyse en yaygın bilgi kaynağı olduğu ülkelerde, doğru bilgiye erişmek, gerçeği palavradan ayırmak da çok güçleşir. Zaman her şeyin ilacıdır bu tür durumlarda, doğruyu söyleyicidir. Dedikodular, "miş'li muşlu" ifadeler gerçeğin yerini ikame eder gibi görünse de, bir sel gibi gürültüyle gelir ve aynı hızla da çekip giderler. Geriye ise biraz yorgun, biraz yıpranmış ama kristal gibi ışıldayan kumlar, yani gerçekler kalırlar. En müşahhas, en yalın haliyle gerçekler... İdrak seviyesini sadece gerçeklere göre oluşturan insanlar ise, hakikati öğrenmenin güvenini ve hazzını yaşarlar. Bilgi ve fikir Hüküm sahibi olmak için fikir sahibi, onun için de bilgi sahibi olmak gerekir, değil mi? Gelin görün ki bazen bu silsile doğru çalışmaz. Eksik, hatta yanlış bilgiyle fikir sahibi olanlara, ahkam kesenlere sıkça rastlarsınız bu ülkede. Kimsenin ağzı torba değildir ve üstelik ağzı olan da durmaksızın konuşmakta beis görmemektedir. Hüküm vermenin, kanaat beyan etmenin bu kadar kolay olduğu kaç ülke vardır bilmiyorum ama, bu durum demokratik ahlak seviyesi ile galiba ters orantılıdır. İfade özgürlüğünü "ağzına geleni söyleme hürriyeti" veya "eksik bilgiyle hüküm verme hakkı" şeklinde algılayanlar oldukça da demokratik kalitenin yükselmesini beklemek safdillik olur herhalde. Dezenformasyon ve önyargı Türkiye'nin müzmin illetleridir. Kimi zaman bir siyasetçiyi, kimi zaman bir şirketi, kimi zaman bir vatandaşı mağdur eden illetler... Neyse ki zaman doğruyu söylemeye ve gerçekler de hükmünü icra etmeye devam ediyor. Yani sel gidiyor, kum kalıyor. Dün de böyle idi, bugün de... Emin olun yarın da böyle olacak.