2000'de ABD'de yaşanan internet şirketleri krizi dünyayı bir gerçekle tanıştırdı: Fikri mülkiyet ve bilginin değeri. Bir bilgisayar sunucusu ve bir yazılımdan ibaret şirketlerin, web'de eriştikleri sanal müşteri potansiyeli ile değerlerinin milyon, hatta milyar dolara ulaşabileceğini hep birlikte gördük. Klasik ekonomik bileşenlerin dışında, bilançolarda fazla yer tutmayan bir unsur, giderek daha büyük bir ekonomik bir değer haline geldi. Şirketler, bilginin, tecrübenin, markanın bir değer, hatta bir varlık olduğuna daha çok kani oldular. Haliyle değerleme yöntemlerinde, bu unsurlar daha çok dikkate alınmaya başlandı. Ortodoks iktisatçıların idrak etmekte zorlandıkları bu gerçek, bugünün sınır tanımayan küreselliği içinde daha da önem kazanıyor. Geçtiğimiz yaz yaşanan mortgage ve kredi krizi ise, bizleri yeni bir kavramı daha düşünmeye zorluyor: evrensel denetim ve gözetim. Bilgi=Risk mi? Küreselleşme, internet çağıyla birleşince, bilgiye erişmek çok kolaylaştı. İsteyen herkes, dünyanın herhangi bir yerindeki ekonomik gelişmeyi, oluşumu ve bunun sonuçlarını kolaylıkla öğreniyor. Her türlü finansal bilgi, ülkelerin ekonomik verileri bir tıklama kadar yakın. Bu durumun riski azaltması beklenir değil mi ? Oysa bilgiye erişimin kolaylığı ve bilgi çeşitliliği, karmaşık finansal enstrümanların ortaya çıkmasına yol açıyor. Sınırları yok eden küreselleşme, fotoğrafa çok uluslu yatırımcıları da dahil edince, risk hem yaygın hem de ölçümü zor hale geliyor. İşte bu noktada finansal kurum ve araçların riskini ölçen, denetleyen bir düzenleyici otoriteye ihtiyaç ortaya çıkıyor. Zira sermayenin ve finansal araçların küreselleştiği bir dünyada, yerel düzenleyici kurumlar denetleyici ve önleyici olarak yetersiz kalıyor. FED'in faiz indirimi bir pansuman tedbir olabilir ama, finansal düzenleme ve denetimin, küresel paradigmaya göre yeniden tasarlanması herhalde daha akılcı olacaktır.