Son 150 yılı kaos ve yenilgiyle geçmiş, sosyal yapısı derin bir şekilde bölünmüş bir imparatorluğun yıkıntıları üzerine kuruldu Türkiye. Sonrasında da demokrasinin kendiliğinde olgunlaşacağı "tabii bir süreç" yaşanmadı. Modernite, muasırlaşmak, iktisadi ilerleme doğal seyrinde ilerlemedi, devlet eliyle ve devletin uygun gördüğü biçimde olduruldu. Buyuran, kısıtlayan, yönlendiren bir devlet ve ona tabi olan, ona hizmet eden, hatta kendini ona feda eden bir tebaa... Evet, paradigma buydu. Aslında statüko açısından paradigma hala bu..Lakin, dünya feodal toplumdan sanayi toplumuna, oradan bilgi ve iletişim toplumuna geçerken, devlet-insan ilişkisindeki tüm kabuller değişti. Halk talep eden, devlet ise hizmet eden oldu. Artık vatandaşını "tebaa" telakki eden, kabullerinin dışında kalanları, tarifleriyle örtüşmeyenleri potansiyel tehdit gören bir devlet yapısının modern dünyada yeri yok. Bundan sonra da olamayacak. Bireyi ve bireyin tercihlerini öne alan, farklılıkları "düşmanlık" olarak görmeyen bir devlet-toplum yapısı, barışın da, huzurun da, umudun da sebebi olacak. Ötekine göre.. Bu ülkede yaşayan herkes tercihleri, hayat biçimleri, fikirleri, beklentileri ile kendini eşit ve hür hissedebilmeli..Hiçbir demokratik toplumda bir fikir diğerine, bir tercih diğerine, bir kıyafet diğerine, bir alışkanlık diğerine, bir hayat diğerine dayatılamaz. Hiç kimse, kendisi gibi olmayanı yargılama, itham etme, küçümseme, hele tahkir etme hakkına sahip değildir. Caddeler, mağazalar, vapurlar, lokantalar o mekanlarda bulunan ve bulunmayı tercih eden herkes içindir. Ne sosyal alanlar, ne tüketim kalıpları, ne yaşam stilleri bir kısım insanın tekelinde olamaz. Hiç kimse, kendisi gibi giyinmeyen, düşünmeyen, ama onun gibi alışveriş yapmak, kahve içmek, sinemaya gitmek, eğitim almak, kariyer yapmak isteyen insanlara tepeden bakamaz, onları "kendine ait alanlara izinsiz giren mütecaviz" olarak göremez. Aksi halde, kendisi ile aynı sosyal haklara sahip olan insanlarla arasına bir "hoşgörüsüsüzlük ve sevgisizlik" duvarı örer ki, işte bu nefretin sistematikleşmesidir. Son haftalarda pompalanan korku ve tehdit paranoyasının bu ülkeye yaydığı en zehirleyici etki bu işte...Sokakta, sinemada, işyerinde, kendisinden farklı görünümde olanlara küçümseyici bir nefretle bakan ve -ne acıdır ki- bunu bir hak gibi görenlerin ne kadar arttığını farketmiyor musunuz ?