Simgelere ve nesnelere manâlar yüklemek veya simgelerle kendini ifade etmek, bazı insanlar için çok büyük önem arzeder. Mutlaka siz de hayatınızda rastlamışsınızdır, makam odasının genişliğine, kapısının şekline, evinin bulunduğu muhite büyük ehemmiyet atfeden kişilere... Bulundukları konum ve onun gerektirdiğine inandıkları sembollere "iştiyakle" değer veren, kendisini "ancak" bu sembollere dayanarak ifade edebileceğini düşünen insanlar hiç de azımsanmayacak sayıdadırlar. Böbürlenmek, kibirlenmek bizim beslendiğimiz manevi iklimlerle hiç bağdaşmayan, reddedilen özellikler. Kendinden üstte olana tabasbus etmek, yani yaltaklanmak da, altta olana haşin davranmak da tel'in edilmiştir bizim an'anemizde... Ama gelin görün ki, bulunduğu mevkiyi hazmetme zorluğu çeken, her fırsatta statüsünü ima eden sözlerle "mesajlar veren" insanlar da yine bu iklimde hayat sürmektedirler. Muvakkat ile sahici Oysa makamlar, o güzel odalar, gösterişli arabalar , hasılı "kendini ispat vasıtası" olarak kullanılan her şey, aynı zamanda "birer acz ifadesi" haline dönüşüyor. Zira hepsi gelip geçici birer zarftan ibaret. Sahici olan ise mazruf, yani içerik. Yani insanın kendisi, kalitesi, eğitimi, olgunluğu. O zarftan, kabuktan ayrıldıktan sonra geriye kalan ne ise, odur gerçek olan... Bunun ayırdına varabilenler, komplekslerinden arınabiliyorlar. Diğerleri ise mevkileri, hatırlı tanıdıkları, lüks arabalarıyla kendilerine önem atfetmeye, önemsenmeye çalışıyorlar. Oturdukları odaların genişliğini, masalarının büyüklüğünü dert etmeye devam ediyorlar. Cemiyette sürekli bir konumlanma çabası içinde, hemen ayırdediliyorlar. Halbuki, tüm bunların birer muvakkat görüntüden ibaret olduğunu, aslolanın "şu veya bu olmak" değil, "insan kalabilmek" olduğunu anlayabilseler...