Alttan alta müthiş bir mücadele var Ankara'da. Rahmetli Özal, transformasyon kelimesini telaffuz edeli yirmi sene oldu ama değişmek ve gelişmek isteyenler ile "zinhar!" karşı olanların mücadelesi hiç bitmedi. Gerçi son on yıl, statükonun pekiştirilmesinden başka bir şey yapılmadı. İktidar değişikliği ve hükümetin AB, demokratikleşme, Kıbrıs gibi konularda samimi ve radikal adımlar atması, "egemenleri" bir hayli huzursuz etti. Soyut kavramlar ve hamasi duygular üzerine kurulu söylemlerinin karşısına elle tutulur, net ve çağdaş gereklere uygun çözümler çıktıkça huzursuzlukları artarak devam etti. Kıbrıs, içten içe süren bu mücadelede statükonun en önemli savunma alanlarından birisi. Öyle ya, demokratikleşmeye, şeffaflığa, AB normlarına alenen direnmek olmaz. Ama Kıbrıs öyle değil. Millî dava, şehit kanıyla sulanmış topraklar, güvenilmez Rum, stratejik önem gibi çok sayıda elverişli gerekçe var. O halde Sn.Denktaş'ı öne katıp "değişimcilere" dünyanın kaç bucak olduğu gösterilebilir Kıbrıs mevzusunda ! Şaşmaz terazi Dünyadaki iktidar ve saygınlık sıralamasını ekonomik güç belirliyor değil mi? "Fakir ama onurlu" olabilmek ancak Türk filmlerinde mümkün. O halde, herhangi bir konuda ülkemiz için neyin hayırlı olduğunu nasıl anlayacağız? Çok basit. Ekonomik dengelerin o konuya nasıl tepki verdiğine bakarak. Hatırlayabildiğiniz kadar geriye gidin: Piyasaların, ekonomik parametrelerin negatif reaksiyon verdiği her konu, bilahare ülkenin de aleyhine sonuç vermiştir. Bu noktada şahsi bir kanaatimi de aktarayım. Türkiye'de statükonun temsilcileri ne zaman ipleri germiş, bir konuya direnç göstermiş ise, piyasa dinamikleri bundan kötü etkilenmiştir. En taze örnek Kıbrıs. Duyguları kaşıyarak, "millî" kelimesinin manevi kalkanı arkasına sığınarak sürdürülen "çözüme hayır" kampanyasının ekonomik tesirlerini herkes izlemekte. Dolar yükseliyor, faizler kıpırdıyor, Eurobond'lar değer kaybediyor, Merrill Lynch portföyündeki Türk tahvillerini azaltıyor, borsa düşüyor. Fazla söze ne hacet, piyasa mesajı veriyor.