Tamam kovalım o halde!

Biliyorum, yabancı sermaye'nin "ısısı" hakkındaki yorumlardan herkes ikrah etti! Ama ne çare ki, zihinlerde bu öcü "büyütülmeye" devam ediliyor. Daha kavramın tarifinde şaşıyoruz: Tüm portföy yatırımlarına "sıcak para" deyip çıkıyoruz işin içinden. Haliyle portföy yatırımı niteliğindeki 38 milyar doların hepsini bu kategoriye sokuveriyoruz. Yetmiyor, bir de bu paranın tamamının, her an konup göçen "overnight-gecelik" nitelikte olduğuna inandırıyoruz kendimizi. Eski ezberlerimiz de bu görüşlerimizi destekliyor. Haliyle gelsin kâbus senaryoları, panik tetiklemeleri... Sonra da "Biz felaket tellallığı yapmak istemiyoruz ama, siz yine de paniklerseniz iyi olur!" mealinde yorumlar döktürüyoruz. İktisadi hareketleri etkileyen psikolojik faktörleri, beklenti ile gerçekleşme arasındaki korelasyonu dikkate almadan... Öneri? "Sıcak para felakettir" diyenlere şöyle desek: Tamam felakettir de, bu felaketi nasıl engelleyelim? Öyle ya, "sıcak paracılar" faizlerdeki düşüş beklentisiyle tahvil, borsadaki yükseliş beklentisiyle hisse almaya geliyorlar. Sattıkları döviz sebebiyle de kur düşüyor. Özetle böyle, değil mi? Merkez Bankası faizleri indirmese, düşen enflasyon yüzünden "reel faizler yüksek" diye yaygara yapıyoruz. Dövize müdahale etse "dalgalı kur" diyoruz. Etmese, düşük seyreden doların müsebbibi olarak MB'yi ipe çekiyoruz. Hükümet MB'nin işine karışacak olsa, "bağımsızlık" diyoruz. "Sıcak paraya vergi koyalımcılar" da ayrı bir hikaye... Küreselleşme, sermayenin serbest dolaşımı derken, nasıl koyacaksın bu vergiyi? Hasılı kelam, ortalığı velveleye veriyoruz ama, yaşadığımız ortamın basit gerçeklerini görmezden gelip, "heyula haline getirdiğimiz" kavramlarla boğuşuyoruz. Önemli olan sebep sonuç ilişkisini kurmaktır. 2001'de kriz sıcak paranın kaçışı sebebiyle çıkmadı; o çıkış bir sonuçtu, çok kötü giden bir ekonominin sonucu... Bugün de ekonomi "çok kötü gidiyor" diyorsanız, aynı sonucu bekleyin. Yok aksini düşünüyorsanız lütfen velveleden vazgeçin...