Kavramlar, iyi tarif edilmediğinde tartışma zeminini kaydırabiliyor. Sosyal devlet gibi... Nedir sosyal devlet? Bütün vatandaşlarının sosyal haklara ve güvencelere adil biçimde ulaşmalarını sağlayan, gelir dağılımının olabildiğince adaletli olmasını sağlayacak düzenlemeleri yapan devlet... Burada anahtar kelime "adil"... Sosyal devlet, vatandaşının bir kısmından kestiği vergiyi, hak ve ihtiyaç gözetmeksizin bakmaksızın, diğer bir kısım vatandaşına aktarmak değildir. Olmamalıdır da... *** Türkiye'de kamu çalışanı ile özel sektör çalışanı arasında, öncelikle iş güvencesi açısından fark var. Özel sektör çalışanı, verimlilik, kârlılık durumuna göre işini kaybedebilir. Kamu çalışanı ise işini kaybetme konusunda hep rahat olmuştur. Bu tespite "ama, lakin" diyerek birçok itiraz gelebilir. Oysa hepimiz bunun böyle olduğunu biliyoruz. İş zorluğu ve geçim problemi ise kamu veya özel sektör olsun, çalışanların büyük kısmı için geçerlidir. Bu ülkede 3.5 milyon kayıtlı işsiz var. Bir o kadar da asgari ücretle çalışan... Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan, kayıtdışı olarak çalışanların sayısı ise belirsiz... Ve bu ülkede kamu çalışanları işveren sıfatıyla devletten bir şeyler talep ederken, kendilerine muadil durumda olan özel sektör çalışanlarının durumlarını da unutmamalıdır. *** Gönül ister ki kimse işsiz olmasın, herkes geçinebileceği ücretleri kazansın. Ama gerçekler, gönlümüzün istekleriyle örtüşmüyorsa, gerçeklere göre hareket etmek, talep ve beklentileri de bu gerçeklere göre oluşturmak mecburiyetindeyiz. Yaşadığımız ülkenin şartlarını eleştirebilir, değişmesini talep edebiliriz. Ama o şartlar var olduğu sürece de, kızsak da, beğenmesek de o şartlara göre davranmalıyız. Bu yazının başlığında Tekel var ama hiç o konuya girmedin diyebilirsiniz. Yazıda geçen "kamu çalışanı" öznesini "Tekel çalışanı"yla değiştirin o halde... Bilmem anlatabildim mi?