Avrupa'nın küçük ülkesi Estonya, yeni yılla birlikte Euro bölgesine girdi. Normal şartlarda, üstelik Estonya gibi küçük ve ekonomisi sınırlı bir ülkenin çokça sevinmesi gereken bu durum, Estonyalıları endişelendirmiş. Hatta muhalefet partileri bu duruma itiraz ediyormuş. İtirazcılar "Batması kaçınılmaz olan Titaniğe binmek için bilet alıyoruz" diyorlarmış. Haberi okuyunca "krizin öncelikleri ve paradigmaları nasıl değiştirdiğini" bir defa daha anladım. Girmeye can atılan AB'den "girmeye korkulan" AB'ye... İlginç ama iyi okunması gereken bir tablo... *** Estonya'nın "Titanik" metaforunu alıp "bak gördün mü, biz niye AB'ye girmek için debeleniyoruz" diyeceklere peşinen söylemem lazım... Estonya dediğiniz, 1.3 milyon nüfuslu, ticaretinin dörtte üçünü AB ile yapan minik bir ülke... Onların korku, beklenti ve endişeleri ile Türkiye'nin AB stratejisini anlamaya çalışırsak fena yanılırız. Avrupa krizden kötü darbe yedi, tamam... Sarsılmaya devam ediyor, bu da gerçek... Yunanistan, Portekiz, İrlanda ekonomileri dökülüyor, doğru... Lakin AB dediğiniz, Amerika'dan sonra ikinci büyük ve gelişmiş ekonomi... Yüzmilyonlarca nüfus, 30'a yakın ülke, 10 trilyon dolara yakın bir iktisadi büyüklük... Üstelik bu siyasi ve ekonomik birlik Türkiye'nin yanı başında... *** AB bu krizde batmayacak. Lakin içindeki dengeler değişecek, öncelikleri, ihtiyaçları, parametreleri değişecek. Hızla ve radikal biçimde değişecek. Türkiye bu değişim içinde kendine bugünkünden çok daha kuvvetli ve ağırlıklı bir pozisyon edinebilir. Tabii bunun için "AB zaten batıyor, bizim orada ne işimiz var" dememesi gerekiyor. Hatta AB üyeliği için çabasını artırması lazım... Kriz sonrasında, yaşlı ve zengin kıtada daha çok söz ve pay sahibi olmanın yolu "onların bize ihtiyacı var" diye kendimizi kasmaktan geçmez. Ön alıp karar süreçlerine dahil olmaktan, siyasi ve iktisadi birliğin bir parçası olarak davranmaktan geçer. Hariçten gazel okuyana kimse kulak vermez. ..... www.twitter.com/mustafaselcuk