Bu dolar nereye kadar düşer? İşte size en popüler soru. Herkesin bir varsayımı var ama, bana sorarsanız, bu işin allameleri dahil hiç kimsenin kesin bir tahmini yok. Neden mi. Her şeyden evvel doların fiyatını belirleyen tek etken Türkiye'nin ekonomi dinamikleri değil, aynı zamanda dünya piyasaları. Amerika'nın cari açığı % 5'lerin üzerinde seyrettikçe, ekonomisine yönelik tereddütler artıyor. Durgunluk yüzünden ABD Merkez Bankası da faizleri arttıramıyor. Haliyle, doların getirisi, alternatifi olan Euro'nun getirisinden (faiz olarak) düşük kalıyor. Değer kaybeden Dolar, Amerikan ihracatını artırıp, ithalatını azaltacaktır belki ama bunun cari işlem dengesine yansıması zaman alacak gibi görünüyor. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan? Türkiye'de doların (genelde dövizin) düşüşünü biraz da bu psikolojik sebebe bağlamak mantıklı olur. Kurdaki değişimin, diğer bir ifade ile TL'nin değer kazanmasının makro iktisat ve para politikası açısından tabii ki dayanağı var; ama teknik konularla canınızı sıkmayalım. Psikolojik faktörü ele alırsak, şunu söyleyebiliriz: Kur düşünce dövizi satıyoruz, biz sattıkça fiyat biraz daha düşüyor. Meşhur kural: Arz ile talebin kesiştiği yerde fiyat oluşuyor. Türkiye'de para piyasaları o kadar sığ ve hacimsiz ki, döviz tevdiat hesaplarından bir milyar dolar bozulduğunda dolar fiyatı tepetakla oluyor. Bononun cazibesi Dövizden çıkan yerli para soluğu bonoda alıyor genellikle. Rakamlar da bunu doğruluyor. Son üç ayda bankalardaki döviz hesapları 8 katrilyon azalırken, TL mevduat sadece 1,3 katrilyon TL artmış. Kalan paranın adresi belli: yerli yatırımcının bono portföyü 8,5 katrilyon TL artmış. Şu anda % 50 civarındaki bono faizleri, beklenen enflasyona göre o kadar cazip bir getiri vaat ediyor ki , yatırımcılar da bu davete direnemeyip yüksek faizli bonolara yöneliyorlar. Doları, birikimlerinin güvenli limanı olarak görenlere ise kara kara düşünmek kalıyor. Merkez Bankası doğrusunu yapıyor Türkiye'de kurlar hareketlendiğinde gözler hemen MB'na çevrilir. Herkes, kendi çıkarı doğrultusunda, Merkez Bankası müdahalesi bekler, bunu dillendirir. Zira alışmışızdır, yolunda gitmediği düşünülen bir işe devletin müdahale edip onu "hale yola" koymasına. Siyasi ve sosyal hayatında demokratik serbest iradeyi özümseyememiş bir toplum, ekonominin de kendi kuralları içinde "serbestçe" oluşmasına pek alışık değil haliyle. Ancak, önce şunu unutmamalıyız: Türkiye, yaşadığı son büyük krizden sonra, kur çıpası dediğimiz sabit kur sistemini bırakıp, dalgalı kur sistemine geçti. Yani, döviz fiyatları piyasa ortamında oluşacak ve bu fiyatlara Merkez Bankası müdahale etmeyecek. Şu anda Merkez Bankasının yaptığı da budur. Fiyata müdahale etmeden, piyasanın TL ihtiyacını gidermek için , sınırlı miktarlarda dövizi oluşan fiyattan satın alıyor. Piyasada ise bir feryattır gidiyor. "MB dövize müdahale etsin, kuru yükseltsin". Bunun hiçbir mantığı yoktur. 2 yıl önce dalgalı kura geçilirken bundan sonra dövize müdahale olmayacağı, dövizin serbest dalgalanmasının ani ekonomik şoklara bir tampon vazifesi de göreceği söylenmedi mi? Yatırımını, ticaretini, borcunu-alacağını bu sisteme göre ayarlamayan, kur riski yönetimi(hedging) yapmayan şirketler şimdi şikayet ediyorlar. Kusura bakmayın beyler, dalgalı kur denilen sistem budur ve her ekonomik sistemin de kendi içinde riskleri vardır. Basiretli yönetici, riskini yöneten, tedbirli davranan, azami kar değil, istikrarlı ve emniyetli gelir için uğraşandır. Bağımsız Merkez Bankası'nın para politikası ve uygulamaları doğrudur ve yürürlükteki sistemin gereğidir.