Seçkinci zümre ile halkın gündeminin ve önceliklerinin bu derece ayrıştığı bir ülke var mıdır acaba? Veya soruyu şöyle soralım: Hangi demokratik ülkede seçilmişler ile atanmışların gündemi bu derece farklıdır? Statüko ile halk arasında, ülkenin gerçek öncelikleri ile yapay hassasiyetler arasında biteviye bir ayrışma var Türkiye'de. Gelin önce bu ülkenin gerçek gündeminde neler var bakalım: 9 Kasım'da AB ilerleme raporu yayınlanacak; müzakereler başladıktan sonraki ilk rapor olmasından dolayı önemli. MB Başkanı, cari açık'taki büyümenin sorun olmayacağını söylüyor. Sosyal Güvenlik reformu gecikirken, bütçeden sosyal güvenlik açığı için aktarılan pay 24 milyar YTL'ye ulaşıyor. Yani bu yara kanamaya devam ediyor. Dökülen eğitim sistemimiz ile ilgili reform niteliğinde bir yasa hazırlanıyor; eğitimin özelleştirilmesi gibi bir kavram tartışmaya açılıyor. IMF Başkan Yardımcısı Türkiye'nin iktisadi performansını "en iyimserden daha iyisini yaptınız" diyerek övüyor. Bunlar Türkiye'nin bugününü ve yarınını ilgilendiren güncel gelişmeler. Kopukluk Diğer tarafta ise bu ülkenin gelecekteki insan kaynağı kalitesini belirleyecek üniversiteleri yöneten YÖK'ün rektörler komitesi, yolsuzluk isnadıyla hakkında soruşturma yapılan bir rektöre destek için bildiri yayınlıyorlar ve "rektöre sahip çıkmanın Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmak" olduğunu söylüyorlar. Bir soruşturmaya karşı olan tavrı, "statükonun güç gösterisi" haline getiriyorlar. Kendi "gerçek" gündemi ile seçkinci zümrenin "yapay" gündemi arasındaki uçuruma bakan halk da olan bitene akıl erdirmeye çalışıyor. AB süreci ile Türkiye ekonomik, siyasi ve idari bir çok reformu hayata geçiriyor. Ama bu reformları hazmetmesi ve benimsemesi gereken sadece halk değil. Statükoyu temsil eden, statükodan medet uman kim varsa, onlar da Türkiye'nin değişen, demokratikleşen yapısını kabul etmek durumundalar. Bu ülke statik değil dinamik olarak gelişiyor. Geleceğe de aynı umutla bakıyor. Gelecek de birinci paragraftaki gündem ile şekilleniyor; statükonun hamasi demeçleriyle değil.