Türk'ün ateşle imtihanı

A -
A +

Başlığın biraz hamasi olduğunun farkındayım. Amacım vatan millet edebiyatı yapmak veya "dört tarafı düşmanlarla çevrili yurdumuz" lafazanlıkları değil. Ancak, Türkiye'nin içinde bulunduğu son derece nazik ve riskli durum bana başlıktaki tanımı hatırlattı. ABD'nin emperyalist duygularının şaha kalkması ve petrolün dayanılmaz cazibesi sıcak bir savaşı yanıbaşımıza getirdi. Türkiye, çok sonuç alamayacağını bilse de barış yönünde bir inisiyatif geliştirmeye uğraşırken, diğer tarafta da ABD'ye cephe almış görüntüsü vermek istemiyor. Hükümet, kamuoyunun neredeyse tümüyle karşı olduğu, fakat kaçınılmaz olarak an meselesi haline gelen bir savaşın tarafı olmamaya çalışırken, müttefiki olan dev bir ülkenin savaşına destek vermenin çelişkisini yaşıyor. Savaş ve borç Türkiye'nin bu gerginlik ve savaş ortamında en büyük handikapı 150 milyar dolar dış ve 100 milyar dolar iç borç yükünün altında olması. Üstelik en büyük alacaklı olan IMF'nin de ABD'nin dolaylı güdümünde olduğunu anlamak için çok uyanık olmaya gerek yok. Türkiye şu anda iki kritik müzakereyi aynı anda götürmek zorunda : ABD ile, üslerin kullanımı ve konuşlanacak asker sayısı konusunda verilecek destek için zorlu bir müzakere yapılıyor. Diğer tarafta ekonomi yönetimi, IMF ile sürdürülen program konusunda pazarlık halinde. Aslında bu iki müzakere de birbiri ile fazlasıyla bağlantılı. Borç yükü, Türkiye'yi istemese de IMF'ye bağımlı hale getiriyor. Ekonomik dengelerin pamuk ipliğine bağlı olması, reel faizin yüksek seviyede seyretmesi kamu borcunu çok kırılgan ve tehlikeli bir noktada tutmaya devam ediyor. Bu düzeyde bir borç da haliyle hükümetin elini kolunu bağlıyor, hareket alanı bırakmıyor. Türkiye'nin, ABD'nin emperyalist savaşına istemeyerek de olsa destek yani taviz vermesi kaçınılmaz gibi. Dış politikada hükümet dirayetli Türkiye, tüm açmazlarına ve elini kolunu bağlayan ekonomik problemlerine rağmen, teslimiyetçi bir politika takip etmeden, bölgesel inisiyatife önderlik eden aktif bir dış politika takip ediyor. En azından, BM'nin ve dünya kamuoyunun hilafına hareket etmiyor. Diğer yandan ABD ile desteğe yönelik müzakere kapısını da açık tutarak, gözardı edilemeyecek bu dev müttefiki ile ilişkileri fazla germiyor. Esasen Türkiye'nin böyle bir inisiyatifi kullanmak da en tabii hakkı; savaş başka ülkelerin değil, Türkiye'nin sınırında patlayacak. Yani Türkiye hariçten gazel okumuyor, tam tersine sonuçlarına doğrudan taraf olduğu bir konuda inisiyatifini, gücünün elverdiği ölçüde kullanıyor. IMF ile müzakerelerinde biraz uyumsuz ve güvensiz bir yol izleyen hükümet, Irak konusunda ise daha basiretli ve tutarlı bir görüntü veriyor. Tarihe şahitlik Ortadoğu'da savaş olsun veya olmasın, taşlar yerinden oynuyor. Dünyanın en önemli bu petrol havzasında devasa çıkarların ve emperyalist hedeflerin şekillendireceği yeni bir düzen gitgide belirginleşiyor. Tarih boyunca onlarca güç mücadelesine ve devasa menfaat çatışmalarına sahne olan bu coğrafyanın tabii bir parçası olan Türkiye'nin, bu yeni düzende kendisi için en makul olan pozisyonu bulması önemli ve bir o kadar da zor. Son yüzyıl hariç, asırlar boyu bu bölgenin iktisadi ve siyasi hakimi olmuş bir devlet geleneğine sahip Türkiye, kendisine biçilmeye çalışılan edilgen rolün dışına çıkmaya çalışıyor. İçte ciddi ekonomik sorunlarla boğuşurken, dışarıda aktif olmanın zor olduğu çok açık. Yine de Türkiye risk düzeyi yüksek bu oyunda elini çok iyi kullanmak durumunda. Her türlü duygusallıktan uzak, aklı selimini kullanarak, reelpolitik'in gerektirdiği stratejik tavrı sergilerse, bu ülke için yakın gelecek iyilikler getirebilir. Beklemeye ve umut etmeye devam...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.