Sarsıcı bir dönemden geçiyoruz, bunu kabul etmek lazım... Seksen yılın kabulleri, alışkanlıkları sarsılıyor. O kabullere, alışkanlıklara göre iktidarda olmaması gerekenler (!), halkın oyuyla iktidardalar... Dokunulamayanlara dokunuluyor, sorulamayanlar soruluyor. Eskiden kapalı kapılar ardında hallediliveren konular deşifre oluyor. Dış politikanın "tam siper yatıp gözünü Amerika'ya dikmek" şeklindeki kurgusu değişiyor. En önemlisi, kurulu düzenin egemenlerinin sözü eskisi gibi geçmiyor. Haliyle onlar da geriliyor, var güçleriyle ve "deşifre olmayı göze alarak" direniyor, bütün kozlarını masaya sürüyorlar. *** Dünyayı sarsan ekonomik kriz son umuttu onlar için... Ülke 2001 benzeri çöküş yaşar ve mevcut iktidar alaşağı olur diye bir hayli umutlanmışlardı. Lakin umdukları gibi olmadı; dünya krizi Türkiye'yi etkiledi ama krizden çabuk çıktı ülke... Üstelik kriz sonrasının güçlenen ekonomilerinden biri olarak... Şimdi de "çıkmadık candan umut kesilmez" diye Gandi Bey'e sarıldılar. Emekli bürokrattan halk lideri çıkartmak için canhıraş biçimde asılıyorlar. Ama nafile...emekli bürokatın "Gandi makyajı" çok çabuk aktı. Şimdi de gemi baskınından sonra hükümetin İsrail'e sert çıkması ve ABD ile ters düşmesine bel bağladılar. ABD kendi dümen suyunda gitmeyen bu hükümetten kurtulmak ister diye umutlanmış vaziyetteler... *** Bir yıl öncesine kadar AK Parti hükümetini ABD'nin taşeronu olmakla suçlarken, şimdi ABD ile ters düştüğü için kızıyorlar. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın kökenlerinde Yahudi keşfine çıkan kitapları kapış kapış alan kentli laikler şimdi aynı Gül ve Erdoğan'a İsrail'e rest çektikleri için öfkeleniyorlar. Böyle de tutarsızlık olur mu demeyin. Mantık ve idrak yerini öfke ve hezeyana bırakınca daha ne tutarsızlıklar olur. Aynı kentli laikler, faşizmin sınırında dolaşan ulusalcılıklarıyla, sosyal demokrat olduklarını söylemiyorlar mı? Daha ala tutarsızlık olabilir mi?