Kapasite kullanım oranlarında son aylardaki yükseliş hepinizin dikkatini çekmiştir. Yüzde 70'lerden yüzde 84'e dayandı sanayicinin kapasitesinden istifade etme nisbeti. Bilhassa ihracatın her türlü tahminin ötesindeki göz kamaştırıcı artışı, iç piyasada nisbi talep canlanmasıyla da desteklenince makinalar harıl harıl üretmeye koyuldular. Ama şimdi kapasite kullanım oranları (KKO) yeni yatırım gerektiğinin sinyallerini veriyor. Zaten son üç yıldır ne kapasite arttırımına ne de yenilemeye yönelik yatırım yapılmadı sanayide. İç ve dış talebin artışı ile birlikte kapasiteler de yavaş yavaş sınıra dayanmaya başladı. Bazı okuyucularım "yüzde 100'e daha çok var" diye düşünebilirler. KKO hesaplanırken tesislerin teorik kapasiteleri dikkate alınır. Fiili kapasite, birçok etken sebebiyle teorik olanın altındadır. Dolayısıyla mevcut seviyelerin tam kapasiteye yakın olduğunu kabul edebiliriz. Önümüzdeki yıl ihracat artmaya devam edecek ve iç piyasada da tüketim artışı yaşanacaksa sanayicinin kapasite arttırıcı yeni yatırımlar yapması kaçınılmaz görünüyor. Nitekim Eylül ayında devletten alınan yeni yatırım teşvik belgelerinin toplamı 1,1 katrilyon TL olmuş. Güzel bir gelişme. Zira sanayicinin yeni yatırıma yönelmesi, üretim miktar ve kalitesini iyileştireceği gibi, mali sektöre de canlanma getirecektir. İmalat sektörünün yatırımlarını finanse edebilmesi için öncelikle faaliyetlerinden kar ediyor olması lazım. Tabii bankaların vereceği uygun şartlarda krediler de yatırımların önünü açacaktır. Bonoların mevcut oranlarına baktığımda bankaların sanayiciye yatırım kredisi vermekte çok da nazlanmayacağını düşünüyorum. Rekabet gücü Özellikle ihracat tarafında yükselen trendin korunması için Türk firmalarının kalite ve fiyatta rekabet gücü en önemli unsur. Tabu haline getirilen "markalaşma" dan daha önemlisi kaliteli ve ucuz mal üretebilmek. Sen iyi malı ucuza üretirsen, marka olmasan da talep seni buluyor. Yanlış bir kanaat var: "Döviz kuru artarsa malımız ucuzlar, rekabet gücü artar". İlk bakışta doğru gibi ama unutmayalım ki, artan kur enflasyonu arttırır ve bir süre sonra kısır döngü başlar. Üretici de rekabet gücünün erozyona uğradığını görür. Nitekim her devalüasyondan sonra Türkiye'nin rekabet gücü azalmıştır. Rekabeti kurla değil, üretim ve maliyet yönetimiyle yakalayabiliriz ancak.