Ütopyalar ve gerçekler

A -
A +

İttifak hülyaları, makul çoğunluk, olmadı çağdaş çoğunluk masalları arasında Türkiye seçim atmosferini solurken, ekonomik durumu pek soran kalmadı. Oysa IMF programının sürdürülmesi, iç ve dış borcun çevrilebilmesi, bütçe açığı, ekonomik büyüme gibi temel konular tüm heybetiyle önümüzde duruyorlar. "Çağdaş çoğunluk (ne demekse!) ittifak yapacak, ülkede herşey güllük gülistanlık olacak" diye sahte cennet tabloları çizenler için bu yalın gerçekler ne kadar önem arz ediyor bilmiyoruz. Oysa Türkiye'de olan biteni hayal yoluyla değil, akıl yoluyla izleyenler ekonomik durumun yakın geleceğini fazlasıyla düşünüyorlar. Seçim sonrası Türkiye'yi bekleyenler Türkiye, IMF programının uygulamaya girmesi ile yapısal olarak da, konjonktür açısından da geri dönülemez bir sürece girdi. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Türkiye ekonomisi halen bıçak sırtında ve IMF'nin desteği ile ayakta durabiliyor. Bu gerçeği, beğensin veya beğenmesin hiçbir siyasi parti (marjinaller hariç) göz ardı edemez. IMF'nin işsizliği arttıran, ekonomiyi durgunlaştıran politikalarının doğru olup olmadığı hakkında teorik tartışmalara girilebilir ama, ortada bir vakıa duruyor. Dış borcun neredeyse yarısı IMF'ye ait ve 2003 yılında iç borcun nasıl çevrilebileceği de halen meçhul görünüyor. Dolayısıyla, seçim sonrasında iktidara sahip veya ortak olacak her siyasi parti bu gerçeklerle yüz yüze gelecek. Ve hiç kimse itiraf etmese de, bu gerçekler yeni iktidara çok fazla bir hareket alanı bırakmayacak gibi görünüyor. IMF'ye verilen niyet mektuplarındaki taahhütler, milli gelirin üstündeki bir borç yığınının nasıl döndürülebileceği gibi konular seçim sonrası oluşacak hükümetin de elini kolunu bağlayacaktır. Peki neyi tartışıyoruz? İktidara aday olduğunu söyleyen partilerin hiçbiri IMF'nin programına ilişkin görüşlerini açıkça dile getirmiyor. Herkes ağzında bir şeyler geveliyor ama, bu programı rafa kaldıracağız, alternatif olarak şunu çözüm olarak getireceğiz diyebilen yok. Çünkü ekonominin içinde bulunduğu durum, kısa vadede maalesef bir mecburiyet görüntüsü veriyor. Türkiye, içinde bulunduğu iktisadi kaostan kurtulabilmek için çıkış yolu olarak bir tünele girmiş durumda. Tünelden çıkmak için ya çıkışa doğru ilerlemek, ya da geri dönmek gerekiyor. Direksiyona oturacaklar için tünelden çıkmanın üçüncü bir alternatifi yok. Çıkıştan sonra belki alternatif yollar denenebilir ama o noktaya kadar kaptan koltuğunda oturanlar için başka seçenek yok. Bunu hepimizin peşinen kabul etmesi yerinde olacaktır. Siyasi istikrar Ekonomik ve sosyal çözümlerin temel şartı, güçlü, ayakları yere basan ve ütopik değil gerçekçi teşhisler koyabilen bir siyasi iktidardır. Böyle bir iktidar, IMF'nin herkesin canını acıtan boyunduruğundan kurtulmanın birinci aşamasıdır. Ama bu kurtulma rest çekerek, yok sayarak olamaz. Hiçbir siyasi iktidar, 50 milyar dolar alacağı olan bir alacaklıyı yok sayarak, onu müzakere yoluyla ikna etmeden sonuca ulaşamaz. Yeni siyasi irade, eğer faizleri düşürmeye ve bütçe gelirlerini reel olarak artırmaya muvaffak olursa iç ve dış borç cenderesinden kurtulmaya başlar. İşte bu cenderenin kırılması, ülkeyi IMF'ye mahkumiyetten kurtaracak en hayati gücü sağlayacaktır. Yoksa seçim meydanlarında IMF politikalarına atıp tutmak, olmayacak duaya amin demekten öte bir anlam ifade etmez. Akıl ile hareket etmek, hoşa gitmese de gerçekleri algılayıp kabul etmek, seçim meydanlarında horozlanmaktan daha zordur belki ama, ülkenin hayrına olan da herhalde böyle davranmaktır. Türkiye'de hamaset tüccarları olduğu kadar, iz'an sahibi politikacılar da her partide vardır. Seçimden sonra siyaset nasıl şekillenirse şekillensin, iz'an sahibi siyasilerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasını dileyelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.