"Vatanseverliği sen mi bize öğreteceksin!" diyeceklere baştan söyleyeyim: Kimseye bir şey öğretmek gibi bir gailem yok. Lakin, "üzülüyoruz, kızıyoruz, savaşıyoruz, şehitler veriyoruz, sınır ötesini bombalıyoruz ama PKK musibeti 23 yılda bitmek bir yana çoğalıyor, biz bir yerlerde hata mı yapıyoruz" diye sorduğumda, "senin gibiler oldukça PKK bitmez" diyenlerin de akıl ve idrak ile problemleri olduğunu düşünmeden edemiyorum. "Girelim K.Irak'a, Musul'a kadar inelim!" İnelim de, resmi tarihin "zafer" dediği Lozan Anlaşmasını nereye koyacağız? Kendi imzamızla vazgeçtiğimiz ve 70 yıl dönüp bakmadığımız bir coğrafyada, neye dayanarak hak iddia edeceğiz? "Girelim K.Irak'a, Barzani'yi vuralım!" Vuralım da, arkasında ABD'nin tam desteği ve gücü olan bir etnik lidere vurmakla ülkemize "şahlanan duygular" dışında ne kazandırmış olacağız? "Girelim K.Irak'a, ambargo ile onları perişan edelim!" Edelim de, yılda 5 milyar dolarlık ticareti, orada çalışan on binlerce işçimizi, geçimini sağlayan yüz binlerce yurttaşımızı nereye koyalım? Yazık etmeden... Sorular uzar gider. Önemli olan "sevmek"ten ne anladığımızdır. Seven, sevdiğinin iyiliğini ister, huzurunu, selametini, refahını ister. Başını dik tutmasını ister ama dik durabilmek için de güçlü olmak gerektiğini bilir. Sokaklarda haykırmak, ölüm naraları atmak, büyük, daha büyük, en büyük bayrağı asmak değildir vatanseverlik. Keşke o kadar kolay ve basit olsaydı... Ama değil. Ülkesinin geleceğini, büyümesini, istikrarını istemektir vatanseverlik. Biz çocuklarımıza kan değil ter akıtmayı, yıkmayı değil yapmayı, ölümü değil hayatı, can vermeyi değil emek vermeyi öğretebilirsek aydınlanacaktır Türkiye'nin geleceği. Güçlü ülke olmanın yolu akıllı olmaktan ve geleceği düşünmekten geçer. Ve vatan sevmek gaza gelip coşarak değil, üreterek, kanunlara uyarak, vergi vererek, ülkesinin geleceğine inanarak olur.