Küreselleşme, birçok yararı olan bir vakıa... Bilginin ve sermayenin sınırlarını kaldırıyor, fırsatları daha kolay erişilir hale getiriyor, rekabeti ve şeffaflığı teşvik ediyor. Tüketim ile üretim arasındaki katmanları azaltarak fiyat ucuzluğu sağlıyor. Buraya kadar her şey iyi... Fakat aynı küreselleşmenin hayatımızı nasıl teslim aldığını da fark etmek lazım... Bilhassa işi ekonomi olan biz "biçare"ler için küreselleşme, muazzam bir bilgi ve enformasyon yükünün altında ezilmek manasına geliyor. Bunu, Kaçkar Dağlarında yaptığım, "mobil iletişimsiz tatilde" bir kez daha idrak ettim. "Faiz oranları, cari açık, işsizlik oranı, ABD bilmem ne verisi" koşturmacasından uzak, telaşsız, dingin ve bir o kadar da "tabii" bir hayatın ortasında iken insan "debelenmekte olduğu" cangılın farkına biraz daha varıyor. *** Modern hayat, insanoğlunun ihtiyaçlarını haddinden fazla ve gereksiz şekilde çeşitlendirmiş. Çeşitlenen bu ihtiyaçların tedariki için ise daha çok para, gelir lazım... Kentte yaşadığımız için lüzumlu ama gerçekten hiç de lüzumlu olmayan envai çeşit şey, aslında birer ihtiyaçtan çok "zihnimize dayatılan birer şartlandırmadan" ibaret... İnsanlar daha çok para, daha çok tüketim, daha çok sermaye derken "daha çok huzuru" kaybetmek ile yüz yüzeler... Ve işin dramatik tarafı, birçoğu bunun farkında değil... Bono, VOB, hisse, türev, faiz, getiri, risk gürültüsünde koşuşturan, "çok, daha çok, en çok" kazanmak isteyen yığınların ve onların kazanma iştahlarını besleyen verilerin boğuculuğundan uzak, ruhun ve bedenin aslına rücu ettiği, israfa uzak, sükunete yakın bir tatil, "kendimizi hatırlamak" için eşsiz bir fırsat... Bu kadar mücerret sözden sonra artık ekonomi, para filan yazmayacağımı zannetmeyin. Hayat size her zaman arzu ettiklerinizi arzu ettiğiniz anda sunmayabiliyor. Yani ekonomiyle, para ile, bilanço ile, cari açık ile uğraşmaya devam. Gün gelip de "kasnağı boşa alıncaya" kadar...