Her maçtan sonra televizyonlarda bağıra konuşan, gözleri alev gibi bakan kelli felli kulüp yöneticilerini, siyasetin dehlizlerinde iz'an ve idrakini yitirmiş politikacıları, sokaklarda elinde bazen bir bayrak, bazen bir pankart ve gözlerinde ölümcül bir öfke ile bağıranları, kendisiyle aynı düşünceyi paylaşmayanları gözünü kırpmadan "hainlikle, satılmışlıkla" suçlayanları gördükçe başlıktaki gibi söyleniyorum kendi kendime. Aslında şükrediyorum; ya onlardan birisi olsaydım! Adam veya kadın, kocaman şirket sahibi veya yöneticisi; milyonlarca taraftarı olan bir kulübe yönetici seçilmiş. O takıma gönül vermiş, destek olmuş. Maçlarına gitmiş, sevinmiş, üzülmüş. Buraya kadar herşey güzel, naif ve insani, değil mi? Aynı adam, takımının kaybettiği her maçtan sonra, bir nefret ve öfke kumkumasına dönüşüyor. Adam veya kadın milletvekili, parti yöneticisi. Bir siyasi görüşü benimsemiş, demokratik hakkını kullanmış, partiye üye olmuş, seçimlere girmiş, seçilmiş. Benimsediği fikirler doğrultusunda siyaset yapıyor. Buraya kadar herşey demokratik ve medeni, değil mi? Aynı adam, demokratik teamülün önüne geçen siyasi hırslarıyla bir ilkesizlik ve tutarsızlık abidesine dönüşüyor. Benimsemek Bir fert olarak siyaseti takip ediyorum; bir siyasi görüşüm var. İyi bir futbol seyircisiyim; taraftar olduğum, sevdiğim bir takım var. Benimsediğim siyasi görüşün iktidar olmasını tabii ki isterim; tuttuğum takımın galip gelmesini, şampiyon olmasını tabii ki arzularım. Heyecanlanırım, sevinirim, üzülürüm. Siyasi kanaatlerimi de, tuttuğum takımı da yeri geldiğinde müdafaa ederim. Fikir ve kanaatlerimi kullanarak tartışırım da... Lakin, muhatabımı, muarızımı, rakibimi neredeyse parçalayacak bir nefret seline kapılmam. Kapılmamalıyım... Aksi halde, o çok korktuğum fanatizmin, bağnazlığın her türlü idrake, izaha kapalı cenderesine girmiş olurum. Bir mankurt gibi, doğruyu, adaleti, saygıyı, müsamahayı unutan bir robota dönüşürüm. Türkiye'de bugün, insanları birbirine nefretle baktıran bir futbol fanatizmi ve müsamaha ile anlayışı sıfırlayan bir ideolojik fanatizm yaşanıyor. Çoğunluk mu? Tabii ki hayır. Ama maalesef, fanatizmin pervasızlığı, azınlığın çoğunluğa tahakkümüne yol açıyor. Ne acı...