Demokrasiler ister katılımcı, ister temsili olsun, oy çokluğu esasına göre işlerler. Yasama organı olan Mecliste de oy çokluğu ile alınır kararlar. Bu ülkede cumhurbaşkanının nasıl seçileceği yasa ile tarif edilmiş. Gerçi son dönemde statüko, işine gelmediği için, kendi koyduğu kuralı da eğip bükmeye de başladı ama, yine de prosedür belli. Yeterli çoğunluğa ulaşan aday seçilir. Hayır, seçilemez! Neden peki? Uzlaşma gereklidir! Uzlaşma nedir? Ben neye evet dersem odur! Uzlaşma olmazsa? Çatışma çıkar! Kim kiminle çatışır? .......! Ama yasada uzlaşma diye bir hüküm yok? Olsun, sen uzlaşmak zorundasın! Peki geçmişte hep uzlaşma ile mi seçildi cumhurbaşkanları? Hayır ama bu defa durum farklı! Neden farklı? Çünkü sen statükoya biat etmiyorsun! Murphy İş dünyasında "Murpy yasası" diye bilinen bir şaka vardır. Murphy'nin birinci kuralına göre "patron daima haklıdır". İkinci kural ise "patronun haklı olmadığı durumlarda birinci kural uygulanır" der. Gerçek demokraside, devletin patronu yoktur ama, Ak Parti'nin önüne uzlaşma diyerek dayatılan da budur. Her iki seçmenden birisi oy vermiş olsa da, yüzde 14 oy alan MHP "Seçimi kazanan Ak Parti kendi adayını seçebilir" dese de yetmez, illa "uzlaşma" gerekir. Aynı uzlaşma teranesi, yeni anayasa hazırlama sürecinde de eminim burnumuza dayanacaktır. Bu ülkenin insanları, kahir bir ekseriyetle, yönetim erkinde söz sahibi olmak istediklerini "oy vererek" gösterdiler. Eğer seçim bir irade beyanı ise, halk iradesini beyan etti. Ve eğer Türkiye'de demokrasi varsa, halkın iradesinin üzerinde irade yoktur, olmamalıdır. İlla uzlaşma gereken konular var deniyorsa, en iyi uzlaşma halkın oyuyla olur; o halde cumhurbaşkanlığı, yeni anayasa gibi uzlaşma gerektiğine inanılan konularda halkoylaması yapmak en doğru çözümdür. Tabii karın ağrısının sebebi başka değilse ve şapkadan başka tavşanlar çıkarılmayacak ise...